Fransa Liderini Arıyor

-
Aa
+
a
a
a

Bundan bir süre önce Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu şimdi Fransa yaşıyor ve gelecek dönemde ülkeyi teslim edeceği liderini arıyor. Fransa son genel seçimlerde merkez sağ ile aşırı sağı karşı karşıya bırakan ve Fransız solunu tümüyle ortadan kaldıran garip bir seçim yaşamış ve artık yaşlanmaya başlayan Jacques Chirac’tan vazgeçememişti.

 

Ardından geçtiğimiz aylarda yaşanan yerel seçimlerde Fransız solu kalkınmış ve sağı silip süpürmüştü. Şimdi de Avrupa Parlamentosu seçimleri var ve Fransız sağı büyük bir olasılıkla bu seçimlerden yenik çıkacak. Çünkü sağ kendi liderini yaratamıyor.

 

Bir dönem öncesinde içişleri bakanlığı yapıp, son derece radikal kararlara imza atan Sarkozy, sağın yenik çıktığı son seçimlerin ardından maliye bakanlığına getirilmişti. Sarkozy’nin bu çok sorunlu bakanlığa getirilmesinin nedeni, kuşkusuz kurt politikacı Chirac’ın onun yükselen yıldızını söndürmek için giriştiği bir çabadan başka bir şey değildi.

 

Çünkü Sarkozy içişleri bakanlığı sırasında, aşırı sağın da arzularına yanıt vermiş ve Fransa’nın alışık olmadığı bir göçmen politikasını uygulamaya başlamıştı. Yabancı unsurları ve azınlıkları sindirmeye yönelik bu politika, dünyada en çok göç alan ikinci ülke olduğu bilinen Fransa’da ciddi bir rahatsızlık yaratmaya başlamış ve solun yeniden toparlanmasına neden olmuştu; ancak Fransız solunda da bugün, Türkiye’de yaşanmakta olan lider sıkıntısı sürüp gidiyor ve halkın arasında şöyle fıkralar anlatılıyor:

(Detaylı görmek için lütfen tıklatınız.)

 

Başkent Paris’i diğer şehirlere bağlayan ünlü A1 otoyolu tıkanmış, tıkanıklığın nedenini bulup çözmekle görevli polis otosu da şaşkın beklerken, otonun camını tıklatan bir başka aracın şoförü sormuş: “Nedir? Neden tıkalı trafik ?” Heyecanlı polis: “Sorma kardeşim, Başbakan Raffarin ile Sarkozy’yi teröristler rehin aldılar ve bir milyon Euro istiyorlar, aksi halde benzin döküp yakacaklarmış adamları! Onun için biz de araç toparlamaya çalışıyoruz, başka çare yok...” demiş. Telaşlı şoför sormuş : “Peki ne durumda? Toparlayabiliyor musunuz bari?” Polisin cevabı net ve kısa olmuş: “Eh, kimisi 5 kimisi 10 litre veriyor.”

 

Fransa, Euro’ya geçildiğinden bu yana hızla artan bir ekonomik sıkıntının cenderesine girmiş durumda. Avrupa Birliği mali protokolüne de uyamayan ve bu yüzden birlikten uyarı alan ülkenin yönetimi günden güne artan grevler ile iyice köşeye sıkıştı artık.

 

Artan sosyal ödemeler, nüfusun günden güne yaşlanması, ticareti destekleyici yasaların bir türlü yaşama geçirilememesi, haftalık 35 saatlik çalışma uygulamasının ticaret ve sanayi yaşamına olan olumsuz etkileri Fransa için köklü değişim zamanının geldiğinin habercisi.

 

Ancak katı kuralları ile devletçiliği savunan Fransız solunun bu değişimi becerebilmesi hayal gibi duruyor, ülkedeki işçi haklarının ticaret ve sanayi yaşamını olumsuz etkilemesi, büyük şirketlerin Fransa’dan ayrılmasına neden olurken, kayıtsız ekonominin gündelik yaşamdaki payı da sürekli artıyor ve hükümet de bu duruma ister istemez göz yumuyor. Öte yandan göç ile gelen genç nüfusun artışına karşı olan yaşlı Fransızlar da, ülkenin yanlış yolda gidişini göremiyorlar ve aşırı sağcı düşünceye prim vermeyi sürdürüyorlar.

 

Avrupa Birliği’nin genişlemesi, Polonya tarımının AB sınırları içinde pazar arayışının artacak olması, Fransa’nın Kuzey Afrika ülkeleri ile olan geleneksel sosyal ve ticari bağlarını sürdürme zorunluluğu ve AB içindeki liderlik konumundan vazgeçmek istemeyişi dengelerin bir türlü kurulamamasının da nedenleri arasında. İşte bu yüzden Fransa liderini aramayı sürdürüyor. Hayli zor ve çalkantılı bir döneme hazırlıklı mı ülke? İşte bu gerçek soru işareti, çünkü AB içindeki ülkelerin şu zaman diliminde en istemedikleri şey huzursuzluk.