İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, Antarktika’nın derinlerinden yükselen metan kabarcıklarına, ısınan denizler ve çöküşe geçen ekosistemlere odaklanarak denizlerde yaşanan bir çok sarsıcı iklim haberini gündemleştiriyor.
Merhaba sevgili Apaçık Radyo dinleyicileri. Bugün denizlerde yaşanan bir çok sarsıcı iklim haberleri ile sesleniyorum. Yılın en önemli iklim zirvesi olan Belem’de yapılacak COP30’a yaklaşırken, yıkımların peş peşe geliyor olması nasıl bir aciliyetin içinde olduğumuz COP liderlerine bir şey ifade edecek mi göreceğiz.
Önce sizi dünyanın en uzak, en sessiz ama belki de en tehlikeli köşesine götüreceğim… Antarktika’ya.
Bilim insanları, Antarktika çevresindeki okyanus tabanının altından sızan endişe verici bir gerçeği ortaya çıkardı. Gezegeni ısıtan en güçlü sera gazlarından biri olan metan, bölge ısındıkça deniz tabanındaki çatlaklardan atmosfere kaçıyor. Ve araştırmacılar uyarıyor: Bu sızıntılar artık “şaşırtıcı bir hızla” ortaya çıkıyor.
Bu keşif, küresel ısınma tahminlerinin şu ana kadar ciddi biçimde hafife alınmış olabileceği endişesini doğurdu. Binlerce yıldır okyanus tabanının altında biriken devasa metan rezervleri, buzulların altındaki çatlaklardan sızarak suya karışıyor. Bu görünmez gaz, kabarcıklar halinde su yüzeyine yükseliyor ve bir kısmı doğrudan atmosfere karışıyor.
Ancak bir problem var: Metan, atmosfere girdikten sonraki ilk 20 yılda karbondioksitten yaklaşık 80 kat daha fazla ısı tutma kapasitesine sahip. Yani bu gaz, kısa vadede iklim krizini çok daha hızlı ve güçlü bir şekilde tetikliyor.
Antarktika’daki metan sızıntıları, bugüne dek en az araştırılmış konulardan biriydi. Bu yüzden uluslararası bir bilim ekibi, Ross Denizi’nde 5 ila 240 metre derinlikte geniş bir araştırma yürüttü. Gemilerden yapılan akustik taramalar, uzaktan kumandalı denizaltılar ve dalgıç örnekleriyle yapılan bu çalışmada tam 40’tan fazla yeni metan sızıntısı keşfedildi.
Üstelik bu sızıntıların birçoğu, daha önce defalarca incelenmiş bölgelerde ortaya çıktı. Yani bu sızıntılar yeni oluşumlar — ve bu da bölgedeki metan salınımında temel bir değişimin yaşandığını gösteriyor.
Daha önce Antarktika’da sadece bir aktif metan sızıntısı biliniyordu. Ama artık durum değişti. Yeni Zelanda Yer Bilimleri Enstitüsü’nden deniz bilimci Sarah Seabrook, “Nadir olduğunu düşündüğümüz bir şey artık yaygın hale geliyor,” diyor.
Her yeni keşif, bilim insanlarını hem heyecanlandırıyor hem de korkutuyor. Çünkü bu sızıntılar, metanı doğrudan atmosfere taşıyarak küresel ısınmayı kontrolden çıkarabilir. Ve bu etki, şu anda hiçbir iklim modelinde hesaba katılmış değil.
Bu sadece atmosferle ilgili bir mesele değil. Metan sızıntıları aynı zamanda deniz yaşamı üzerinde zincirleme ekolojik etkiler yaratma potansiyeline de sahip. Suyun kimyasını değiştiriyor, bakteriyel dengeleri bozuyor, ekosistemlerin işleyişini alt üst ediyor.
Peki bu sızıntıların nedeni ne? Henüz kesin bir cevap yok. Ama bilim insanları, bu durumun iklim değişikliğiyle doğrudan bağlantılı olabileceğini düşünüyor.
Kuzey Kutbu’nda da benzer bir tablo yaşanıyor: Artan sıcaklıklar, eriyen buzullar ve deniz seviyesi değişimleri, yer kabuğunun çatlamasına yol açıyor — bu da metan salınımlarını artırıyor. Böylece tehlikeli bir geri besleme döngüsü oluşuyor: İklim değişikliği metan sızıntılarını artırıyor, metan da iklim değişikliğini daha da hızlandırıyor.
Bilim insanları şimdi bu süreci anlamak için yeniden yola çıkıyor. Önümüzdeki hafta iki ay sürecek yeni bir araştırma için tekrar Antarktika’ya dönecekler.
Kaliforniya Üniversitesi’nden deniz biyoloğu Andrew Thurber, bu durumu şöyle anlatıyor: “Metan tam anlamıyla bir bilinmez. Atmosfere karışıyor ama nedenini tam olarak bilmiyoruz. Antarktika’daki devasa metan rezervleri, insan kaynaklı ısınma devam ederse bir doğa laboratuvarından bir felaket merkezine dönüşebilir.”
Ve Thurber, sözlerini şu cümleyle bitiriyor: “Bu sızıntılar bir bakıma tehlikeli bir canlı gibi. Onları incelemek büyüleyici, ama hafife almak ölümcül olabilir.” İklim sistemi, görünmeyen hatlarında çatırdamaya başladı. Antarktika’nın sessiz buzulları bile artık fısıldıyor: “Dünya fazla ısındı…”
Evet bir çok rapor dünyanın artık geri dönüşü olmayan bir eşiğe ulaştığını söylüyor. Bilim insanlarının “iklim kırılma noktası” dediği o kritik çizgilerden ilkinin de resmen aşıldığı haberi var sırada. Yani dünya, artık yeni bir gerçekliğin içinde yaşıyor.
160 bilim insanının hazırladığı ve geçtiğimiz hafta yayınlanan küresel bir rapora göre, gezegenimizin ilk iklim devrilme noktası resmen gerçekleşti: Mercan resiflerinin kitlesel ölümü.
Bu rapor, iklim krizinde artık “yavaş değişim” döneminin sona erdiğini; insan faaliyetlerinin doğanın dengesini geri döndürülemez biçimde bozduğunu söylüyor.
Fosil yakıtlar yakmaya, ormanları yok etmeye, atmosferi sera gazlarıyla doldurmaya devam ettikçe, yalnızca sıcak hava dalgaları, seller, kuraklıklar ve yangınlar artmıyor… Gezegenin en hassas sistemleri de — Amazon ormanları, buzullar, deniz akıntıları — birer birer çökmeye başlıyor.
Exeter Üniversitesi’nden Profesör Tim Lenton, raporda şöyle diyor: “Birden fazla yeryüzü sisteminin devrilme noktasına hızla yaklaşıyoruz. Bu, hem insanlar hem doğa için yıkıcı sonuçlar doğuracak.”
İlk çöküş: Mercan resifleri
2023’ten bu yana okyanuslar tarihinin en yüksek sıcaklıklarına ulaştı ve mercanlar, bugüne kadarki en büyük toplu beyazlama olayını yaşıyor.
Bir zamanlar rengarenk bir yaşam alanı olan resifler, artık beyazlamış ve yosunlarla kaplanmış ölü ekosistemlere dönüşüyor.
Bilim insanı Mike Barrett bu durumu şöyle özetliyor: “Mercanları dayanabilecekleri sınırın ötesine ittik. Eğer ısınmayı tersine çeviremezsek, bildiğimiz haliyle mercan resifleri tamamen yok olacak.”
Bu sadece denizin altındaki bir trajedi değil. Mercanlar, milyonlarca türün evi; balıkçılığın, kıyı korumasının ve küresel ekonominin temel taşlarından biri. Onların kaybı, ekosistemlerin, gıdanın ve geçim kaynaklarının da çöküşü anlamına geliyor.
Fakat mesele sadece mercanlarla bitmiyor. Bilim insanları, dünyanın artık 1,5°C sınırını aşmasının neredeyse kesin olduğunu söylüyor. Ve bu sınırın ötesinde, birkaç yeni kırılma noktası daha var:
- Amazon Ormanlarının çöküşü,
- Grönland ve Antarktika buz tabakalarının erimesi,
- Ve belki de en tehlikelisi: Atlantik Okyanusu sirkülasyon sisteminin (AMOC) çökmesi.
Bu sonuncusu, yani okyanus akıntılarının durması, dünyanın bazı bölgelerini dondururken, diğerlerini aşırı ısıtabilir; musonları altüst edebilir, deniz seviyelerini fırlatabilir. Ve bilim insanlarına göre bu çöküş, bugün yaşayan insanların ömrü içinde gerçekleşebilir.
Oslo Üniversitesi’nden araştırmacı Manjana Milkoreit, bu tabloyu şöyle özetliyor: “Şu anki uluslararası anlaşmalar, kademeli değişikliklere göre tasarlandı. Oysa biz artık ani, kalıcı ve birbirine bağlı bir dizi kırılmanın eşiğindeyiz.”
Raporun çağrısı açık: Isınmayı hızla durdurun, karbondioksit salımlarını azaltın ve atmosferdeki fazla karbonu geri çekmenin yollarını hızla geliştirin.
Elbette bazı umut ışıkları da var. Güneş enerjisi, elektrikli araçlar, ısı pompaları ve batarya teknolojileri tarihte görülmemiş bir hızla yayılıyor. Temiz enerji artık hem daha ucuz hem de daha güçlü — yani bir kez geçiş başladığında, eski kirli teknolojilere geri dönmek pek olası değil.
Ama zaman daralıyor. Bir ay sonra hükümetler Brezilya’da, COP30 İklim Zirvesi için toplanacak. Bu yılın önemi büyük, çünkü ülkeler önümüzdeki on yıl boyunca emisyonlarını ne kadar azaltacaklarını orada ilan edecekler.
WWF’den Mike Barrett, raporu şöyle noktalıyor: “Bu karanlık tablo bir uyarı olmalı. Eğer şimdi harekete geçmezsek, sadece mercanları değil, Amazon’u, buzulları ve okyanus akıntılarını da kaybedeceğiz. Ve o zaman insanlık için gerçekten felaket bir senaryo başlayacak.”
Kısacası, dünya yeni bir döneme girdi — korkutucu ama hâlâ şekillendirilebilir bir dönem. Bilim insanlarının dediği gibi, gezegenin geleceği artık bizim kararlarımızda gizli.
Az önce sözünü ettiğimiz küresel kırılma noktalarının belki de en tehlikelilerinden biri, okyanusların kalp atışı sayılan bir sistemle ilgili: Atlantik Meridyen Devrilme Sirkülasyonu, kısaca AMOC deniliyor.
Ekonomist ve ekososyalist yazar Jason Hickel, geçtiğimiz günlerde yayınlanan yeni bir çalışmayı “son derece rahatsız edici” olarak nitelendirdi. Çünkü araştırmaya göre, AMOC sisteminin çökme ihtimali, bilim insanlarının bugüne kadar düşündüğünden çok daha yüksek.
Bu sistem, Ekvator’dan Avrupa’nın batı kıyılarına sıcak su taşıyarak İngiltere, İrlanda, Fransa ve İskandinav ülkelerini yaşanabilir kılan; aynı zamanda Kuzey Kutbu’ndan gelen soğuk suyu güneye gönderen dev bir okyanus akıntı ağı. Yani Avrupa’nın ılıman iklimi, aslında bu akıntının sürmesi sayesinde mümkün.
Fakat araştırmaya göre mevcut iklim politikalarıyla devam edersek, önümüzdeki 10 ila 20 yıl içinde bu sistemin durmasının kaçınılmaz olacağı tahmin ediliyor. Bu gerçekleştiğinde, çöküşün etkileri 50 ila 100 yıl boyunca tüm gezegene yayılacak.
Ve sonuçlar korkutucu: Avrupa genelinde ortalama sıcaklıklar 8 dereceye kadar düşebilir. Britanya ve İskandinavya’da sert ve uzun kışlar, tarımda büyük verim kayıpları yaşanabilir. ABD’nin doğu kıyılarında ise deniz seviyeleri hızla yükselebilir.
Bu durum, iklim krizinin bugüne dek en çok Küresel Güney’i vurduğu düşüncesini de sarsıyor. Çünkü AMOC’un çöküşü, bu kez Küresel Kuzey’i, yani Avrupa ve Amerika’yı doğrudan etkileyecek. Hickel bu noktada şöyle diyor: “Şimdiye dek Kuzey hükümetleri iklim krizine yavaş tepki veriyordu. Çünkü en ağır bedeli Güney ülkeleri ödüyordu. Ama AMOC’un çöküşü, bu denklemi tamamen değiştirir.”
Yine de umut kapısı tamamen kapanmış değil. Hickel, bu felaketi önlemenin hâlâ mümkün olduğunu söylüyor ancak açık bir şartla: Emisyonları bugünkünden çok daha hızlı düşürmek. Bu, yalnızca bireysel değil, sistemsel dönüşüm gerektiriyor: Kamu yatırımlarının artırılması, karbon yoğun üretim biçimlerinin küçülmesi ve gereksiz üretimin azaltılması gerekiyor.
Kısacası, bu araştırma bize şunu hatırlatıyor: Okyanusların, ormanların, buzulların çöküşü uzak bir olasılık değil — bizim yaşam süremiz içinde gerçekleşebilecek kadar yakın bir tehlike. Ve insanlık bugün, tarihin en büyük kırılma eşiğinde duruyor.
İklim Kuşağı Konuşuyor programının sonuna geldik. Ben Atlas Sarrafoğlu. Haftaya 18:00’de Açık Dergi’de tekrar buluşana dek, kendinize, sevdiklerinize ve en önemlisi de gezegenimize lütfen iyi bakın.