Stanley Kubric’in yarım bıraktığı ve öldükten sonra ardından tamamlanan filminde, Avusturyalı bir yazardan uyarladığı çılgın seks yaşamlarını izlemiştik... Eş değiştirme partilerinin törensel düzeni, gizliliği, kendi içindeki kuralcılığı ile farklı dünyalara bir yolculuk yapmıştı “sıradan” insanlar.. Heyecan ve hayretle seyredilmişti bu filim.
Oysa günümüzde, Batı dünyasının her köşesinde farklı cinsel eğilimlerin buluştuğu kulüpler, toplantılar gittikçe artıyor. Özellikle internetteki amansız haberleşme ve bilgi alışverişi bu tür eğilimlerin birbirini bulmalarına yardımcı oluyor.
Şimdi Paris’te, Londra’da, New York’ta hatta İstanbul’da bile Sadist- Mazoşist (Sado-Mazo) eğilimleri olanlar, kölelikten cinsel haz duyanlar, emretmeyi, kamçı ile cinsel eşini dövmeyi sevenler daha kolay buluşuyorlar ve kendilerine göre eğleniyorlar.
Paris’in ünlü “Fısıltılar ve Çığlıklar” adlı kulübünde ise hemen hemen haftanın her gecesi bu türden eğlenceler düzenleniyor; insanların cinsel sınırlarını zorladıkları inanılmaz partiler bunlar.
Bu tür davranışlar, iki taraf da oyunu kabul ettiği, katıldığı zaman olağan kabul ediliyor. Çünkü cinsel özgürlük insanın kendi ile hesaplaşmasıdır ve bunun da hesabını kimseye vermeyecektir. Ancak, taraflardan birisinin arzularını, cinsel dürtülerini ve davranışlarını, istemeyen, kabul etmeyen ve hatta mağdur olanlar üzerinde uygulamaya kalkışması tam anlamıyla bir insanlık suçudur.
İşte Irak’ta sergilenen insanlık dışı görüntüler de bu türden bir suçun kanıtıdır.
ABD Savunma Bakanı, televizyonlarda yaptığı açıklamasında istifa etmeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliyor. İnsan Hakları Mahkemesi olan her Avrupa ülkesinin savunma bakanları da yarın bir gün NATO toplantısı çerçevesinde, Amerikalı meslektaşları ile buluşup, bu iğrenç adamın elini rahatlıkla sıkacaklar, gülüşecekler ve takım fotoğrafında bu adamla yan yana olabilecekler, öyle mi?
Ona buna ambargo uygulamakta usta olan ABD’nin Savunma Bakanı’na karşı tüm Avrupa ülkelerinin ve elbette Türkiye’nin savunma bakanları derhal tepki göstermeli ve bu adamın bulunduğu uluslararası toplantılara katılmayacağını belirterek, bu insanlık suçuna ortak olmamalıdırlar.
Irak haksız bir suçlama ile ABD’nin ve müttefiklerinin saldırısına uğramıştır.
Atatürk’ün dünyaya öğrettiği, ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı bu ülkede gasp edilmiştir. Bu da yetmiyormuş gibi şimdi Irak insanları, kapalı kapılar ardında, hapishanelerde insanlık dışı davranışlarla baş etmek durumunda bırakılıyorlar. Neden? Çünkü Bush adlı sığır çobanı, anti-demokratik başkanlık seçimini ona kazandıran sermayeye yeni pazarlar açmak durumunda da ondan.
Ve insanlara cinsel tacizde bulunmanın bedeli de, eğer ABD’de bakansanız, bir televizyon konuşmasında “pardon vallahi” demek kadar da ucuz. O zaman Yugoslavya’nın devrik başkanını, Balkanlar’da suç işleyenleri yargılayan uluslararası mahkemenin de hiç bir geçerliliği yok demektir.
Saddam Hüseyin yönetiminin alkışlanacak bir yanı elbette yoktur, hiç bir diktatör alkışlanamaz. Ama hani Saddam’ın sakladığı ve ortaya çıkartmadığı toplu imha silahları? Savaşın nedeni bu değil miydi? Ne çabuk unutuldu?
Peki bu fotoğraflar nedir? Nasıl olabiliyor da savaşmak üzere gönderilmiş, maaşları ödenmiş askerler, cinsel eğilimlerini savaş esirleri üzerinde tatmin edebiliyorlar? Bunun sorumlusu olanlar da ortalıkta dolaşmaya devam edebiliyor...
Türkiye’nin Dış İşleri Bakanı ve Savunma Bakanı, ABD’nin bu elleri kirli bakanının elini sıkarlarsa, onunla aynı toplantıya katılırlarsa insanlık tarihi, onları da aynı suça katılmış olarak kabul eder.
Ey Avrupa Birliği’nin kriterlerden kriter beğenmeyen savunma bakanları nerelerdesiniz?
