Karşılıklı Güven Şart

-
Aa
+
a
a
a

Referandum sonuçları belirsiz bir süre daha Kuzey’de ve Güney’de statükonun devam edeceği sonucunu hepimize açıkça göstermiş oldu. Bu sadece adanın kuzeyinde yaşayanlar için değil, güneyinde yaşayanlar için de geçerli bir saptamadır. Kıbrıslı Rumlar kendileri için adanın bölünmüşlüğünün devamı bağlamında, güneydeki milliyetçilik temelli politikaların ve dünya ile bağlantılı olmakla birlikte, sürekli bir korku, endişe kaynağı olan kuzeydeki siyasi yapının devamından yana olmuşlardır. Kıbrıslı Türkler ise yine adanın bölünmüşlüğünden kalkarak, Kıbrıslı Rumlarla ortak ve eşit bir düzlemde ve Avrupa Birliği çerçevesinde birlikte yaşama yönündeki mücadelelerinin sonucunu alamamış ve doğal olarak varolan, devam eden siyasi yapı ile yeniden yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Aslında gerçek anlamda yaşanan yüzleşme iki toplumun karşılıklı olarak birbirlerini daha iyi tanıma olanağı bulduğu referandum sonuçları ile gerçekleşmiştir. Her iki toplumun da son yaşanan travma ile, birlikte çözüm aradığı toplumu daha iyi tanıma, değerlendirme imkânı bulduğu ortada. Evet, çözüm yitirilmiştir, bunda baş rol oynayan faktör egemen Rum milliyetçiliği olmuştur; ancak şimdi önümüzdeki fırsatları iyi değerlendirip gelişmeleri  gerçekçi bir anlayışla değerlendirmemiz gerekmektedir. Ne duygusal tepkisellik, ne de at gözlüğü ile siyasi bakışlar sorunun çözümüne katkıda bulunabilir.

 

Kıbrıs Cumhuriyeti, 1 Mayıs itibariyle AB üyesi olmuştur. 1 Mayıs tarihinden itibaren AB dediğimiz oluşumun bir parçası olmuştur Kıbrıslı Rumlar ve tüm kurumlarında temsil hakkı kazanmışlardır. Doğal olarak en azından AB şemsiyesi altında önemli bir diplomatik konum elde etmişlerdir. Adanın bölünmüş olarak üye olması AB’nin bu sorunu kendine dahil ettiği anlamına geliyor ve böylece artık çözüm merkezi olarak en etkili alanın AB olduğu rahatlıkla söylenebilir.

 

Bir diğer önemli nokta da çok taraflı uluslararası bir sorun olan Kıbrıs sorununun önemli bir tarafı olan Türkiye’nin, Aralık’ta yapılacak olan AB zirvesinde tam üyelik için müzakerelere başlaması konusunda verilecek olan karardır. Bilindiği üzere, Kıbrıs sorununu çözme yükümlülüğü Helsinki Kararları’ndan kalkarak Türkiye için siyasi bir kriterdi. Türkiye Annan Planı çerçevesinde bir çözüm için ortaya koyduğu siyasi irade ile bu konudaki ödevini başarı ile gerçekleştirmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin  üyelik için müzakerelere başlama kararı Aralık’ta alınacak gibi görünüyor. Müzakereler başladıktan sonra Türkiye’nin AB üyesi olma sürecini “orta vade” olarak açıklayan, Genişlemeden Sorumlu Komiser Verheugen, bir anlamda bugüne dek yapılan zaman tartışmalarını 15-20 yıllık bir zaman dilimi ile noktaladı.

 

Her ne kadar Kuzey Kıbrıs’ın bu hal ile varlığı, yani statükonun devamı ekonomik olarak sürdürülebilir değilse de uluslararası düzeyde Türkiye için halen siyasi bir kozdur. Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin de bir parçası olduğu AB’ye tam üyelik için bu kozu kullanmak isteyebilir. İstemesi de kendileri için açıklanabilir bir durumdur. Çünkü, uluslararası güçler ve özellikle AB’ne üye devletlerin önünde çözüm için gerekli iradeyi sergilemiş fakat karşılık alamamıştır.

 

Çözüm yanlısı Kıbrıslı Türk siyasi güçler, referandumda elde edilen %65’lik “Evet” oyunun sonucunun, Kuzey Kıbrıs için önemli açılımlar getirmeyeceğini, uluslararası ilişkilerin güç dengelerini gözeterek  görebilmelidir. Ne Powell’in Başbakan’ı kabulü ne de Parker’in ziyareti Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığını koruyacak ve çözülmeyi önleyecek bir sonuç üretebilecektir.

 

Tüm bu gerçekler kısa vadede çok yoğun bir siyasi stratejinin oluşturulup yürürlüğe konmasını gerektirmektedir. O da Aralık ayına kadar çözüm için etkili AB üye devletlerine yönelik girişimde bulunmak ve Kıbrıslı Rumların endişelerine de cevap verecek adımlar atarak, en azından Güney’de ikinci bir referanduma gidilmesini sağlamaktır. Özellikle İngiltere, Almanya ve Fransa’ya dönük, ne istediğini çok iyi bilen, planlı bir çıkış çok acil yürürlüğe konabilir.

 

Kıbrıslı Rumlar ne denli duygusal tepkilere maruz kalsalar da ve Kıbrıs Rum liderliği büyük bir yanlış yapmış olsa da çözümün tarafıdır. Kuzey’de yaşayan barış yanlısı hiç kimsenin ve hiçbir siyasi gücün, Kıbrıslı Rumların duyarlılıklarını göz ardı ederek çözüme ulaşması mümkün değildir. Bu nedenle bu konuda yeni bir toplumlararası sürecin başlatılması ve karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi her şeye rağmen bir koşuldur.