Yunanlı Gençler

-
Aa
+
a
a
a

Her zamanki gibi, bugün Yunanistan'da (ya da herhangi başka bir yerde) neler olduğunu anlayabilmek için (Aralık 11, '08)  önce geçmişe, bir yirmi otuz yıl öncesine dönüp bakmakta fayda var. Haydi biz de şimdi bu gayreti gösterelim. 

 

1974 yılında ABD destekli dikta rejimi Yunanistan'ı 'terk ettikten' bir kaç hafta sonra, Yunanistan Bankası'nın (Bank of Greece) son derece lüks zemin katında oturmuş, ABD'li bir yayıncıdan gelecek kitabı alabilmek için yapmam gereken havale formlarını dolduruyordum. Uzun ve ağır bir masaydı oturduğum. Günün erken saatleriydi, bankada daha kimsecikler yoktu. İki güvenlik görevlisi polis gelip bu uzun masanın başına ilişti ve sohbet etmeye başladı. Üzerimde Amerikan malı spor bir ceket vardı. Beni yabancı sandılar ve rahat rahat konuşmaya başladılar. Yaşlı olanı (şişman): "Eee Karamanlis, Paris'ten geldi  de (dikta rejiminin sona ermesinin ardından)  bize para vereceği yerde ne verdi? Aşağılık adam para yerine vere vere bir takım kasklar ve protestolara karşı kullanacağımız aksesuarlar aldı."

Bu Karamanlis, halen Yunanistan'ın başbakanı olan (oldukça toplu) Karamanlis'in amcasıydı. Amca  Karamanlis'e "Ethnarch" (Ulusun Babası) denirdi. Aslında kendisi ABD tarafından seçilmiş sağcı, ABD hükümetine vekalet eden ve 1950'lerin başında  Yunanistan'ı yöneten isimdi. Bir kaç sene önce öldü. Vasiyeti naaşının özel bir mülkte tıpkı ABD başkanlarınınkini andıran anıt bir mezara gömülmesiydi. Yunanistan'da özel mülklerde mezarlık inşa edilmesi kanuna aykırıdır.

Bu bahsettiğim iki polis memuru arasındaki diyaloğun üzerinden altı yıl geçtikten sonra, 1980 senesinin Kasım ayında, isyanları bastırmakla görevli polis memurları, 1973 senesinde öğrencilerin dikta rejimine karşı başlattıkları isyanının yıl dönümünde, ABD Elçiliği'ne doğru yürüyen protestoculara saldırdı. Karamanlis'in (amca) polisi, 26 yaşındaki Iakovos Koumis'i ve genç bir işçi olan Stamatina Kanellopoulou'yu kafataslarını ezerek öldürdü.

 

1981 yılında 'sosyalistler' (PASOK)  seçimleri kazandı. Amerika'da Berkley Üniversitesi'nde ekonomi eğitimi görmüş Andreas Papandreou başbakan oldu. İlk icraatı polislerin maaşını iki katına çıkarmak oldu! Dört sene sonra, 1985'te  Papandreou'nun polisi  15 yaşındaki Michael Kaltezas'ı kafasının arkasından kurşunlayarak öldürdü. Yine isyanın yıldönümüydü. Katil aklandı. Aynı yıl, Catharine John Bool  adlı 22 yaşındaki Amerikalı, Yunan polisi tarafından öldürüldü. Arabasının polis tarafından aranmasına itiraz etmişti. Yine o sıralarda bir Türk genci Atina'daki bir polis karakolunda dövülerek öldürüldü. Yunan Basını bu gencin adını  polis tarafından öldürülenler listesine dahil etmedi. Listede 1974 yılından günümüze 'sosyalist' ya da sağcı polis tarafından öldürülen yaklaşık yüz kişinin ismi bulunmakta. Geçen süre içinde tek bir polis memuru bile tutuklanmadı. Son polis cinayetinin kurbanı altı gün önce öldürülen Atinalı üst orta sınıfa mensup bir ailenin oğlu 15 yaşındaki Alexis Gregoropoulos'tu.  

 

Yunanlılar atacakları sloganı çok öncesinden biliyorlardı: "Katil Domuz Polis!"

 

34 yıl boyunca, 1974 yılından 2008'e, Yunanlı politikacılar, hem 'sosyalistler' hem de sağcılar, devletin parasından (yani Yunanlı vergi ödeyen vatandaşların parasından bahsediyoruz ) milyonlarca doları ceplerine indirdi. En yeni skandal, milyonlarca Avronun söz konusu olduğu skandalda, Karamanlis (yeğen) hükümetinin ve dindar Kutsal Athos Dağı'ndaki * rahiplerin adı geçiyordu. Bu aslında çok ilginç (ya da çok komik) ;  profesyonel Hristiyanların akla gelebilecek her tür maddiyata manevî bir değer biçmeleri yani. Bahsi geçen rahipler, kutsal bir dağda ikâmet etmenin yanı sıra bir de 'Hz Meryem'e, Hz İsa'nın annesine, Tanrı'nın oğluna ait 'Kutsal Kemer'e sahip olduklarını da iddia etmekteler.

 

Bugün işte bu çoğu Amerika'da eğitim görmüş, kimi Harvard'tan, kimi London School of Economics'ten mezun politikacılar, mühendislik, tıp ya da hukuk diploması olan genç Yunanlıları, yıllık sadece 12 bin dolar kazanan bireyler haline getirmeyi becerdiler. Tabii bahsettiğimiz diplomalı gençler eğer yeteri kadar şanslılarsa ve bir işleri varsa. Hali hazırda Yunanistan'da hayat en az Berlin'deki, Paris'teki kadar pahalıyken üstelik.

 

Bir gencin öldürülmesinin ülkede 'patlamaya' yol açması kaçınılmazdı. Bu yeni gelişmenin daha önceki 'patlamalardan' farkı, bir isyan olarak tüm Yunanistan'a yayılmasıydı. Eskiden bu tür sert ayaklanmalar daha çok Atina'da ve Selanik'te olurdu.

 

 

15 yaşındaki Alexis'in öldürülmesinin ardından olanların özeti :

 

-  4 Aralık Perşembe günü ülke genelinde öğrencilerin sağcı hükümetin devlet destekli devlet üniversitelerinin  kalitesini bozmasına karşı  başlattıkları protestolar. Atina'da polis bir öğrenciyi hastanelik olana dek dövdü. Aynı gün Yunanistan'ın iç bölgelerinden 3 bin 500 çiftçi, otomobilleri ve traktörleri ile ülkeyi ikiye ayıran Kuzey – Güney Yunanistan karayolunu kesti. Hükümetin kendilerini borç batağında boğulan, fakirlik yardımı almaya muhtaç hale getiren politikalarını protesto ediyorlardı

 

-  6 Aralık Cumartesi günü, Alexis, 9'u 25 geçe büyük bir soğukkanlılıkla neredeyse yarım düzine tanığın gözleri önünde öldürüldü. Bir saat sonrasında Yunanlı anarşistler, Atina ve diğer sekiz Yunan şehrinde  doğrudan eyleme geçtiler. Polise karşı verilen savaş tüm gece sürdü.

 

-7 Aralık Pazar günü, gece yarısına yakın, Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi (Son 50 yıl içinde milyonlarca ABD vatandaşının ziyaret ettiği bir bina) önünde bir grup toplandı. Toplanma çağrısı internet ve SMS'ler ile yapılmıştı. Grup sessizce yürüyüşe geçti. Kısa süre sonra polisle çatışmaya girdiler. Banka binalarını, otomobil galerilerini ve büyük  işyerlerini ateşe verdiler. Eylemler tüm gün sürdü.

 

-  8 Aralık Pazartesi günü, akşam saat 6 sularında, binlerce kişiden oluşan bir grup, Atina Üniversitesi'nin ana binası önünde toplandı. Grup yürüyüşe geçmeden polis ile aralarında sert çatışmalar oldu. Tüm gece binalar, araçlar ateşe verildi, vitrin camları kırıldı. Eylemler ülke genelinde 19 şehirde ve pek çok kasabada da devam etti. 

 

- 9 aralık Salı günü, öğlen 12 civarı, lise öğrencilerinden, lise öğretmenlerinden ve üniversite öğretim üyelerinden oluşan bir grup gösteri yapmaya başladı. Polisle çatışmalar yaşandı. Alexis'in öğleden sonra gerçekleşen cenazesine, yaklaşık 4 bin kişi katıldı. Polis cenazeye katılanlara saldırdı. İsyan tüm gece sürdü. Daha çok protestolarda yer almayan göçmenlerden ve bazı Yunanlılardan oluşan bir grubun yağmalamaya başladığı gözlendi. Durum pek çok Yunan şehrinde de aynıydı. 

 

- 10 Aralık Çarşamba günü ülke genelinde genel grev ilan edildi. Protestolara katılanlar bu sefer lise ve üniversite öğrencileriydi. Yumurtalar, domatesler, acı portakallar (Seville portakalı deriz bunlara) ve taşlarla karakollara saldırdılar.

 

- Bugün yani 11 Aralık Perşembe günü, karakollara saldıranlar yaşları 13 ile 19 arasında değişen kızlı erkekli daha çok lise öğrencilerden oluşan bir gruptu. Yine benzer silahlarla saldırdılar. Atina, Halandri'deki evimin olduğu mahalleden bir kaç mahalle aşağıdaki karakola  saldırdılar. Bugün de ayaklanmalar boyunca gerçekleşen zararın çetelesi tutuldu. Yaklaşık 565 dükkan ya zarar gördü ya da tamamıyla yok edildi. Yüzlerce kişi (yarısı dükkanları yağmalayan göçmenler), tutuklandı. Tahmini olarak 1 milyar dolarlık bir zarardan bahsediliyor. En mühimi Yunan halkı üzerine polis 4 bin 2000 ünite kimyasal sıktı. Bu da tabii hükümetin daha fazla kimyasal almasına yol açacak … İsrail'den!

 

 

Hadi şimdi de bu isyanın anlamının ne olduğu hakkında kafa yoralım biraz da:

 

Ama önce mühim bir parantez açalım hemen:

 

[Parantez: Benim de büyüdüğüm Atina mahallesinin polis karakolunun önündeki meydanda beyaz mermerden kocaman  bir tabela vardır. Bu tabelanın üzerinde düzinelerce isim yazar. 'Yunan İç Savaşı' olarak bilinen, Yunanistan'daki Nazi işgalinin sona ermesinden sonraki Aralık 1944 ayaklanmasının ilk gününde idam edilen polislerin isimleridir bunlar. İdam edilen polisler komünist karşıtı, Nazi yanlısıydı ve Nazi Karşıtı Direniş'in çoğu komünist üyelerine zorbaca işkence etmişlerdi. 

İnsanları polis şiddetinin varolduğuna inandırmaya çalışmak gayet  lüzumsuz. Son zamanlarda yaşanan vakalar mesela Manhattan metro istasyonunda siyahî gence yapılanlar, Şikago polis karakolunun baş işkencecisinin açıklamaları, dünya üzerindeki polis karakollarında neler olup bittiğini anlatan bir kaç küçük örnek sadece.İşte bu nedenle bir isyanda ilk cezalandırılacakların bu zorba polisler olmasına şaşmamak gerekir. Bahsettiğim mermer tabela da  basit bir örnektir. 

 

15 yaşındaki bir çocuğun öldürülmesinin ardından gerçekleşen isyana katılan gruplar:

 

-  Doğrudan eylem yanlısı anarşistlerin küçük bir kısmı

 

-  Sayıları yüzlerle ifade edilebilecek Yunanistan'ın her yerine dağılmış şiddet karşıtı anarşistler

 

- Anarşist gruplar içindeki 'tanıdık' polis karşıtları

 

-  Son derece tehlikeli bir grup, Blackwater tipi bireyler diyebileceğimiz [ neo-Nazilerden destek alan] ve anarşist maskesi ile dolanan polis memurları (Bkz. Aşağısı).

 

-  Sayıları yüzbinlerle ifade edilebilecek  'KKE' (Yunanistan Komünist Partisi), 'geleneksel' komünistler.

 

-  'Radikal Sol Koalisyonu' ( bundan sonra sadece 'Koalisyon' olarak bahsedilecektir). Sayıları yüzbinleri aşan KKE'den ayrılmış Eurokomünist bir grup.

 

-  Sayıları binlerle ifade edilebilecek Yeşiller

 

- Onbinlerce üniversite öğrencisi.

 

-  Yüzbinlerce lise öğrencisi.

 

[Burada verdiğimiz rakamlar eylemlere katılanların kati sayısı değildir, her grubun gücünü göstermek için verilen rakamlardır]

 

Yakma yıkma eylemleri doğrudan eylem yanlısı anarşistler, Blackwater tarzı domuzlar (Neo -  Nazilerin desteğiyle ) ve bazı üniversite ve lise öğrencileri tarafından gerçekleştirilmiştir.

 

KKE  toplulukları geleneksel olarak son derece disiplinli bir şekilde yürümüş ve dağılmıştır. Ellerinde de yine  kırmızı bayrakları mevcuttu.Taşıdıkları bayrakların direkleri bir beyzbol sopası büyüklüğünde ve gücündeydi.  Bu domuzlara ve onların siyasi koreograflarına yapılan gerekirse her şeye hazır olduklarına dair bir uyarıydı. Domuzlar mesajı aldı.

 

Koalisyoncular ve Yeşiller geleneksel şekilde eylemlerini gerçekleştirdiler. Orada bulunma amaçları isyan eden gençlere destek olmaktı.

 

Bu isyan öğrenciler tarafından gerçekleştirilmiştir, özellikle de yaşları 13 – 19 arası olan gençler tarafından!

 

Bu bağlamda son derece önemli olan şey yanan yerlerin, yağmalamaların bir gazeteci gibi raporunu vermek yerine,halen Yunan toplumunda neler yaşandığını göstermek, olaylardan ve söylemlerden bahsetmek. İşte yaşananlar:

 

-  Ulusal Ticaret Odası Başkanı, Demitris Armenakis, tahrip edilen dükkanların sahiplerini temsilen bir açıklama yaptı: 'Maddî hiçbir kayıp genç bir adamın hayatıyla mukayese edilemez.' Maddî hasara uğramış birinden gelen bu son derece ahlaklı açıklama pek çok Yunanlıyı derinden etkiledi. 

 

-  Bazı polis karakollarından sızan bilgiye göre kimi polis memurları, şiddete meyilli meslektaşlarının ellerinden silahları talep etti ve aldı.

 

-  Genellikle bir kenarda oturup olan bitenleri seyreden bir grup vatandaş, polislerin gençlerin protestolarına verdikleri tepkiden ve yaptıklarından o kadar rahatsız oldu ki çocukları korumak için müdahale etti. Gençlerin ebeveynlerinden bazıları da aynısını yaptı;  kendi bedenlerini bu domuz sürüsü ile çocukları arasında siper etti.

 

-  Bugün Yunan Parlementosu'ndan, Koalisyondan  bir vekil, iki arkadaşı ile protestoların gerçekleştiği bölgede yan caddelerden birinde yürürken, kapüşonlu, ellerinde taş ve sopa taşıyan iki yapılı adam gördü. Vekil kendilerine polis olup olmadıklarını sordu. Şahıslar öfkeyle 'evet polisiz ne var' diye yanıt verdi. Vekil ve arkadaşları şahısları kovaladı ama yaşları bu cesur genç adamları yakalamaya yetmedi. Bu hikâye ana haber bültenlerinde halka aktarıldı. 

 

-  Son derece talihsiz bir an yaşandı. KKE'nin genel sekreteri Koalisyonu yakan ve yıkan kapüşonlu insanların sırtlarını sıvazlamakla suçladı. Daha da talihsiz olan şey, KKE ve Koalisyon liderlerinin arasındaki yıllardır  devam eden ve kısmen de olsa kişisel antipatiye dayanan husumet.

 

-  Nüfusun 1/ 3'ünün kendisini 'muhafazakar' olarak adlandıran yani gizli faşist olan kısmı hâlâ isyan eden gençleri 'punk', 'arsız veletler' ve 'piç kurusu' olarak görüyor. Tabii katil polisleri de kahraman.

 

-  Son derece tanınmış iki avukat, en başta katilin savunmasını üstlenmeyi kabul etti. Lakin kendisi ile konuştuktan sonra onu temsil etmekten vazgeçtiler.  Sonunda çeşitli nedenlerden dolayı son on yıldır haberlerde sıkça görülen Alexis Kougias adlı bir avukat bu görevi üstlendi. Kougias yaptığı açıklamada bir çocuğun öldürülmesinin 'yanlış anlaşıldığını', bu ölümün 'tanrının isteği' olduğunu ve  bu ölümün gerçekleşip gerçekleşmemesi gerektiğine dair karar vermenin mahkeminin işi olduğunu söyledi. Kougias vakasının sadece Yunan toplumu için değil uluslararası entelektüel camia için, üniversite öğrencileri ve sokaktaki vatandaş için de son derece mühim ve ilgi çekici olduğunu düşünüyoruz. Kougias vakasının herkes tarafından yakından takip edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

 

Yunanistan'da yaşanan bu sekiz günün ardından ortaya çıkan sonuç: Bu isyan gerçekten de Yunanlı gençlerin isyanıydı. Bir Yunan 'intifada'sıydı. Bu 'intifada'da kullanılan silahlar Yunanlı gençlerin kavuran öfkesi, olgunlukları ve ağırlıklı olarak da …. ekşi portakallar, Yunanlı öğrencilerin polise karşı kullandıkları geleneksel silahları, Seville portakallarıydı. Hedefleri polis karakollarıydı. Yukarıda açtığımız parantezde tarihi anlamları kısaca da olsa anlatılan polis karakolları.

 

Yunanlı gençlerin 'intifada'sından sonra bizi ne bekliyor? Karamanlis'in (yeğen) sağcı hükümeti ölümcül bir darbe aldı. Yirmi yıldır ülkeyi yöneten sosyalistler o kadar yoz ki, Yunanlı gençler kendilerinden tiksiniyor. Bu gençlerin yüzü kime dönük; anarşistlere, Koalisyona ve KKE'ye. Ve az da olsa Yeşillere.

 

Bundan bir sene önce koalisyonun oy oranı yüzde 3'ten biraz fazlaydı. Bir kaç ay önce yüzde 16'ya çıktı. Şimdilerde yüzde  9'a geriledi. KKE'nin oy oranı yılllarca sabit olarak yüzde 5 civarındaydı. Şimdi yüzde 7'ye yaklaştı. Yeşiller yüzde 3'lerde. Önümüzdeki seçimlerde Sol'un (Koalisyon, KKE ve Yeşiller) toplam oy oranının yüzde 20'lerin üstüne çıkabilir. 

 

Eğer yukarıdaki tahminler doğruysa, Yunanlı gençlerin 'intifada'sı Langley'deki CIA araştırmacılarına bayağı zor zamanlar yaşatacaktır. 1967'deki Albaylar Cuntası'na önayak olanlar bizzat bu araştırmacılardı. Neticesinde Komünist Parti, 1974 yılında uzun süre yasadışı sayıldıktan sonra nihayet yasallaşmıştı.  Alexis'in Amerikalı Rambo  taklidi yapan bir polis tarafından öldürülmesi de Yunan gençlerinin 'intifada'sına önayak oldu. Bu da Yunanistan'da yeni bir Sol'un doğuşuna sebep olabilir. Parecon (katılımcı ekonomi) modelinin Yunanlı gençler arasında yaygınlaşması için de iyi bir fırsat  olabilir. Görünen o ki Koalisyon Parecon modeline yakın durmakta.

 

Ne olacağını göreceğiz. Hep beraber tahminlerimizin doğru çıkmasını umalım.

 

*Aynaroz Özerk Ortodoks Ruhani Cumhuriyeti (Ç.N.)

 

Nikos Raptis, 1930 yılında Atina'da dünyaya geldi. İnşaat mühendisi. Son kırk yıldır Yunanistan'daki çeşitli gazete ve dergilere yazılar yazıyor. "Let Us Talk About Earthquakes, Floods and...the Streetcar" (1981) ve  "The Nightmare of the Nukes"(1986) adlı kitapların yazarı.  Noam Chomsky'nin "Year 501", "Rethinking Camelot"  adlı kitaplarını Yunancaya çevirdi ve yayımladı.  Michael Albert'ın "Parecon: Life After Capitalism" adlı kitabı da çevireleri arasında.  Editörlüğünü Philip Hammond ve Edward S. Hermam'ın üstlendiği "The Media and the Kosovo Crisis"  adlı kitabın yazarlarından. Atina'da yaşıyor

 

Türkçe'ye çeviren: Çiğdem Dalay

 

Yazının İngilizce aslına ulaşmak için: