Barışa Bir Şans’ta Burcu Karakaş, T24 muhabiri Ceren Bayar ile Meclis komisyonunun İmralı ziyaretini, CHP’nin gitmeme kararını, parti içi dengeleri ve yeni parti programının Kürt meselesine yaklaşımını konuşuyor; Hüseyin Yayman paradoksunu ve Ankara’da sürecin devamına dair güçlü kararlılık hissini değerlendiriyor.
Ömer Madra: Günaydın Burcu, merhabalar.
Burcu Karakaş: Merhabalar, günaydın.
Özdeş Özbay: Günaydın.
Ö.M.:Barışa Bir Şans’da konuğumuz da var galiba değil mi?
B.K.:T24'ten haberlerini çok yakından takip ettiğimiz ve benim programımda da sıklıkla ismini telaffuz ettiğim sevgili Ceren Bayar bugün bizimle olacak. Ceren’den, Meclis’te ne oluyor, ne bitiyor yani en sıcak gelişmeleri alacağız.
Ceren'i de konuk etmeden önce aslında bu program başladığından beri hemen hepsinde İmralı ziyaretini, ne zaman gidilecek, ne olacak diye konuşuyorduk. En sıcak gelişmelerden biri buydu. Geçtiğimiz hafta da artık önümüzdeki günlerde belli olacak demiştik ve belli oldu. Öncelikle tabii ki İmralı'ya gidecek heyette kimler olacağı, CHP'den birinin olup olmayacağı kesinleşecekti ve CHP gitmeme kararı aldı. Bu karar tabii çok tartışıldı yani hem CHP'yi eleştirenler oldu ve süreci eleştirenler de oldu yani yöntemi eleştirenler oldu, DEM Parti’yi, AK Parti’yi eleştirenler oldu. CHP'ye hak verenler oldu, hak vermeyenler oldu.
Ceren Bayar’a bağlamadan önce, Murat Sevinç'in Diken’deki yazısına atıfta bulunmak istiyorum. Dün de seyahatte olduğum için çok özür diliyorum. Eğer benden önce kendisinin yazısına yer verdiyseniz tekrar olmasın.
Ö.M.: Yer verdik biraz ama tekrarında bir sakınca olduğunu düşünmüyorum.
B.K.: Tamam. Aslında Murat Sevinç'in Diken’deki yazısında şöyle söylüyor; ‘CHP'ye haksızlık yapıldığını düşünüyorum. CHP bir düşünce kulübü ya da iyi kalpli insanlar derneği değil, bir siyasi parti. Komisyona katılmaya aslında ilk günden karar verdi ve diğer partilerle uyumlu bir şekilde çalıştı. Komisyonun kurulması çalışma yöntemi dahil her konunun nasıl olması gerektiğine AKP-MHP koalisyonu karar verdi. Bir parti, “Haydi İmralı’ya” diyecek ve kalanı onun peşine takılacak’. Yani ‘böyle olur mu?’ gibisinden konuşuyor ve sonra da şu şekilde sürdürüyor yazısını; ‘Eğer sorunun çözümü için aklı başında öneriler sunar, derli toplu bir programı olduğunu gösterirse şimdi yaptığının hiç de nahoş anılmayacağını tahmin ediyorum’.
Murat Sevinç'in yazısı aslında CHP'nin verdiği karara arka çıkan yazılardan biri olduğu için ve tabii ki de Murat Sevinç olduğu için burada atıfta bulunduk. Şimdi başka şeyler de var ama öncesinde bu çok konuşulan CHP'nin kararını sevgili Ceren ile de bir değerlendirelim istiyorum. Cerenciğim, hoşgeldin.
Ceren Bayar: Günaydın hepinize, hoşbulduk.
Ö.Ö.: Merhabalar, hoşgeldiniz.
Ö.M.: Merhaba, hoşgeldin Ceren.
C.B.: Hoşbulduk.
B.K.: Şimdi bilen biliyordur çünkü tabii ki Açık Radyo'yu dinleyenler T24'ü de okuyorlardır ve spotu da izliyorlardır diye düşünüyorum. Ceren çok uzun yıllardır gazetecik yapıyor Ankara'da ve Meclis’te aslında süreci başından beri en sıkı şekilde takip eden isimlerden biri. T24'te çok ayrıntılı bir şekilde biz onun haberlerinden öğreniyoruz ne olduğunu.
Ö.M.: Biz de sık sık zaten Ceren'in haberlerinden anlatıyoruz.
B:K.: Bu yayında da sürekli Ceren deyip duruyoruz ve o yüzden şu an dinleyicileri Ceren'le tanıştırmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum, öncelikle bunu söyleyeyim.

Sevgili Ceren, sen zaten en başından beri aslında şunu hep söylüyordun; CHP'nin içinde İmralı ziyaretiyle ilgili gidelim diyenler var, gitmeyelim diyenler var ve parti içinde bir bölünmüşlük olduğunu ilk günden beri hem haberlerinde ifade ediyorsun. Şöyle sormak istiyorum; CHP'nin verdiği karara sen şaşırdın mı?
C.B.: Burcu, hem şaşırdım hem şaşırmadım diyebilirim aslında çünkü senin de söylediğin gibi, parti ikiye bölünmüştü ve gidilmesin diyenler çoğunluktaydı. Biz gazeteciler ne kadar MYK üyesiyle, ne kadar milletvekiliyle konuştuysak ‘gidilmemeli’ diyorlardı ama gerçekten de karar hiç belli değildi ya da pek alışık olmadığımız bir şekilde çok ketum davranmayı başardı CHP. Günün sonunda gitmeme kararı çıktı.
Ben son güne kadar haberlerimde de hep gitmeme eğilimi yüksek dedim çünkü üst düzey yöneticilerle konuşup bu haberleri yazdık biz ama son gün biraz artık komisyon toplantısı yaklaşınca komisyon üyeleriyle de konuştu Özgür Özel. Hem birebir de konuştu, hem hepsinin fikirlerini dinledi. Oradan edindiğim izlenim, acaba CHP bu meseleyi siyaset üstü bir mesele görüp risk alabilir mi diye düşündüm yani biraz daha gitme ihtimali güçlenmişti benim baktığım yerde. Gitmemesi o anlamıyla şaşırttı ama bu tartışmanın başladığı günden bugüne çok net CHP’li siyasetçiler ‘gitmeyiz, CHP oraya gidemez, anketler çok kötü, bunu tabanımıza anlatamayız, Kürt seçmenden önce kendi tabanımızın hassasiyetlerini gözetmemiz lazım’ gibi şeyler söylüyorlardı. Daha çok şaşırtmadığı tarafındayım galiba ama bir umut vardı tabii bu sürece siyaset üstü bakan herkes de ‘CHP acaba şaşırtır mı, bir risk alır mı’ diyordu çünkü öbür türlüsünü anlatmak daha kolay gibi geliyordu DEM Partili siyasetçilerin baktığı yerden gibi. Dolayısıyla bu sorunun cevabı şaşırtmadı galiba.
B.K.: Peki, mesela Murat Hoca'nın yazısına az önce biraz atıfta bulundum ve haksızlık edildiğini düşünüyorum ben de. Aslında hakikaten CHP'nin çok zor bir durum içinde olduğunu biliyoruz; operasyonlar sürüyor, İmamoğlu başta olmak üzere CHP'li birçok isim içeride, cezaevinde ve iddianame yayınlandı, İBB iddianamesi kabul edildi. Bir dava olacak ve operasyonlar da bitecek gibi gözükmüyor. Yani CHP böyle bir cendereye alınmış şekilde. Tabi ki siyasi olarak zor bir durumda ama buna rağmen aslında komisyonun olması ve orayı bırakmamasının da kıymetli olduğunu düşünüyorum. Sen ne düşünüyorsun? Komisyonda bir şekilde aslında aktifler ve ellerini de aslında taşın altından çekmiş değiller ama İmralı'ya gitmeme kararı sence nasıl etkiler?
C.B.: İmralı'ya gitmeme kararı, CHP'nin şimdiye kadarki tutumunu değiştirmeyecek gibi gözüküyor. Yine hem Özgür Özel, hem de CHP’li siyasetçiler yaptıkları açıklamalarda ‘Biz bu sürece katkı sunmaktan geri durmayacağız’ diyorlar. Aslında beklentiyi yükselten de biraz o oldu galiba Burcu. Sürecin başından bugüne hem yaptığı açıklamalarda, hem de aldığı kararlarda bizi şaşırtmıştı CHP yani geçmiş CHP yönetimlerinden farklıydı. CHP, İmralı'ya gidiş konusunda çıtayı o kadar yükseltti ki bir sürpriz olabilir beklentisi bir kesimde bu yüzden yükseldi. ‘Ben Kürtlere devlet vaat ediyorum’ dedi, komisyonda tüm itirazlara rağmen oturma kararı aldı ve Kürt sorunuyla ilgili söylediği daha pek çok alışılmadık söz CHP şirkriyatına göre beklentiyi yükseltmiştir.
Bu noktadan sonra söyledikleri de bu; ‘Biz masadan kalkmayacağız. Toplumsal barışa Türkiye kavuşmuş değil. Demokrasiyi henüz istediğimiz standartlara getiremedik. O yüzden biz bu masada oturmaya devam edeceğiz’ diyor CHP'liler. Bugün durduğumuz yerde CHP'nin İmralı'ya gitmesi bu sorunun çözümüne çok büyük katkı sunardı. Hem DEM Parti, hem de Abdullah Öcalan uzun aylardır CHP'nin bu süreçteki varlığının önemine dikkat çekiyordu. DEM Parti'nin orada yalnızlaşmaması ve Cumhur İttifakı'nı demokrasiye çekmesi için CHP itici bir güç olacaktı ama bundan sonra bunu yapmayacaklar diyemem. Bu sürece katkı sunmak konusunda çok kararlılar. Özellikle Özgür Özel'in buradaki duruşu çok önemli. Bir de parti programları var, yeni açıkladılar parti programlarını. Bu parti programı da Kürt sorununa bakış konusunda son derece sağlıklı bir yerde duruyor. Geçmişle kıyasladığımızda bu anlamıyla CHP'nin katkısı devam edecektir.
B.K.: Evet, ben tam o parti programıyla ilgili konuşacaktım ama bu arada eminim Ömer Beyin ve Özdeş'in de soracağı sorular vardır.
Ö.M.: Parti programıyla ilgili parti içinde bir görüş ayrılığı var mı? O kısmı önemli.
C.B.: Parti programı ile ilgili parti içinde bir görüş ayrılığı yok, herkes ikna gözüküyor parti programına ama tabi bu, şu anda bir taslak program. Cuma günü kurultayın ilk gününde oylama yapılacak. Delege yapısı biraz daha çeşitli CHP’nin ama tabii geride bıraktığımız 1-1,5 yılda Özgür Özel çok güçlenerek geldi. Delegelerin de Özgür Özel’e tam bir güveni var. Dolayısıyla parti programının oylamasında bir itiraz olacağını zannetmiyorum ama zaten CHP tabanının da, delegasyonun da itiraz edeceği çok büyük maddeler yok. Olması gereken de var aslında; Kürt sorunu konusunda, LGBTİ+’lar konusunda, eşit yurttaşlık konusunda…
B.K.: Tam aslında Kürt meselesi açısından söylemiştim, içerik olarak bir tartışma oldu mu? Ana dil hakkı, eşit yurttaşlık, tabii ki bunlar karşılıklı olacak şeyler değil bir yandan da Kürt meselesinin bu şekilde işaret edildiği için belki ama anladığımız kadarıyla böyle bir durum da yok. Bu da gene olumlu bir durum tabii, o yüzden aslında söylüyorum.
Ö.Ö.: Burada ama parti programında galiba resmi dil kürtçe olması yani ana dilde eğitim gibi bir şey yoksa ana dilin rahatça konuşulması gibi bir şey var diye gördüm ben.
B.K.: Evet, ana dilde eğitim olarak değil, onu düzeltelim, öyle anlaşılmasın, doğru söylüyorsun.
Ö.Ö.: Ama galiba o kadarı bile bundan 20-30 sene önceki CHP için bayağı ileri bir nokta.
Ö.M.: Çok radikal sayılabilir. Peki, araya ilgisiz bir şey sormak istedim ben de; bugün CHP’nin yeni miting adresi belli oldu mu? Ben göremedim ama orada belki açıklamalar da yapılacaktır.
C.B.: Şöyle bir durum var; Cuma, Cumartesi ve Pazar kurultay olacağı için Özgür Özel’in bir parti meclis listesi, bir anahtar liste hazırlaması gerekiyor. Dolayısıyla dün grup toplantısı da yapmadı, bugün miting de yapmayacak. Bu hafta kendisini biraz kendi parti meclis listesini hazırlamak üzere kapatmış durumda ve bu hafta kurultaya kadar da yeni bir açıklama tahmin ediyorum görmeyiz de Özgür Özel'den.
B:K.: Bu arada minik bir bilgi; aslında komisyonun toplanması bekleniyordu ve bir açıklama da oradan gelecekti ama galiba o da Perşembe gününe ertelendi değil mi?
C.B.: Evet, o da ertelendi ama aslında Perşembe olup olmayacağını da bilmiyoruz. Bize, komisyonu takip eden gazetecilere ‘Yarın şu saatte toplantı var, katılım durumumuzu bildirin’ diye mail geliyor ama mail henüz gelmedi. Tabii biz de, Ankara'lı gazeteciler komisyon toplantısı her ertelendiğinde ‘Acaba bir problem mi var, niye ertelendiniz?’ diye panik olduğumuz için yine sorduk hemen ‘Ne oldu, niye ertelendi, İmralı'ya gittiniz, hemen bilgilendirmeniz gerekmiyor mu?’ diye. Numan Kurtulmuş'un programlarından dolayı ertelendiğini söylediler. Gerçekten de Numan Kurtulmuş'un basına açık programlarına baktığımızda bu hafta sonuna kadar bir hayli yoğun bir programı ama o yoğun program arasına sıkıştırırlarsa toplantıyı yaparlar. Görünen o ki haftaya yapılacak bu toplantı ya da bir sıkıştıracaklar bu haftaya.
Ö.Ö.: Ya da yapıldı zaten deyiverirler en son, artık bunlara da güvenmeye başladık.
Ö.M.: Evet, artık böyle bir paradoksun da içindeyiz. Bugün Mehmet Y. Yılmaz da T24’te ‘Yayman Paradoksu: Gitti ama gitmemiş oldu!’ diye yazmış, biz de birazcık değinme fırsatı bulduk. İki şey daha vardı; komisyon İmralı'da haberleri yayılırken, Hüseyin Yayman ise ‘Ben bir yere gitmedim’ dedi.
Ö.Ö.: Arkasından da Numan Kurtulmuş bir açıklama yapacak dendi ama o da yapmadı.
C.B.: Aslında Numan Kurtulmuş açıklama yaptı diyebiliriz; Meclis Başkanlığı'ndan yapılan o açıklama. Numan Kurtulmuş'un açıklaması gibi kabul gördü Ankara'da. Hüseyin Yayman paradoksunu ise biz de tam çözemedik.

B.K.: O işin birazcık da magaziner kısmına dönüştü, önemli bir nokta ama Hüseyin Yayman kısmına geçmeden önce ben şunu sormak istiyorum; CHP'nin parti programında ana dille ilgili şöyle bir ifade var: ‘Tüm yurttaşların ana dilini öğrenme, kullanma ve geliştirme hakkına saygı gösterilecek. Kimsenin kimliğinden dolayı ayrımcılığa uğramasına ve toplumsal olarak dışlanmasına izin verilmeyecektir’. O yüzden tabi ki ana dilde eğitim gibi değil ama az önce Ömer Bey’in de söylediği gibi, bu da zaten CHP için haliyle önemli bir gelişme.
Hüseyin Yayman kısmına şöyle gelmek istiyorum; önceki, bu İmralı ziyaretiyle ilgili dönen tartışmalarda siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum yani neticede dünyanın her yerinde çözüm süreçleri, barış süreçleri tarafların muhatap alınmasıyla olur. O yüzden biraz Kürt meselesine giriş şeklinde tartışıldığını görüyorum ben açıkçası, ‘İmralı'ya gidilsin mi, gidilmesin mi’ yani gidilmesi gerekiyor belli ki. CHP'nin tabi tercihidir ama biraz ben açıkçası 40 yıldır ki 40 yıl da değil, biz bu meseleyi medyada tartışıyoruz, kamuoyunda konuşuyoruz. Gelinen nokta her ne kadar çok kötü olmasa da ele alınış şeklinin bazen gerçekten temel düzeyde tartışıldığını görmek bana biraz üzücü de geliyor. Tabii ki de muhatabıyla görüşmeden süreç ilerletilmez, birincisi bunu söyleyelim. O yüzden komisyonun tabii ki de Öcalan'la görüşmesi gerekiyor. Bununla ilgili olarak da İlke TV, AKP'nin komisyon üyesi Hüseyin Yayman'ı aradı ve ‘Adaya gittiniz mi?’ diye sordular. Yayman ise inanılmaz bir inkar içine girerek, ‘Ben gitmedim, bilmiyorum kim gitti’ diye bir açıklama yaptı.
Ö.M.: Türkiye ve belki dünya siyaseti tarihinde de ender rastlanan durumlardan biri olsa gerek bu.
Ö.Ö.: Hem de gittikten sonra konuşmuşlar bir de; ‘Nereye? Ne İmralısı?’
B.K.: AKP'li Şamil Tayyar'ın attığı bir tweet var, ondan birkaç tane not söyleyip sonra yine Ceren'e dönmek istiyorum. ‘İmralı notları’ diye Şamil Tayyar bir tweet paylaştı ve önce, ‘Hüseyin Yayman'a haksızlık yapıldığını söylemek istiyorum’ diyor, sonra da ‘Tanımadığı, bilmediği, sonradan PKK yayın organı olduğu, DEM tarafından bilgilendirildiği anlaşılan bir TV kanalı temsilcisinden İmralı ziyaretini gizliyor. Doğrusunu yapmış, malum ziyaretin bir güvenlik boyutu var’ demiş. Açık açık aslında Tayyar bunu böyle, bu şekilde ifade etmiş. Şimdi paradoks, ne oldu belli değil diyoruz ama Tayyar en nihayetinde şöyle diyor, ‘Hüseyin Yayman tabii ki de kendisini arayan İlke TV'den birine de gittiğini söyleyecek hali yok’ gibi bir yerden bir şey söylüyor.
Ö.Ö.: Zorla mı açtırmışlar telefonunu, açmasaymış ve niye? Katıldığı yeri mi bilmiyormuş?
B.K.: Yani toplumun zaten biraz diken üstünde olduğu ya da insanların sürecin şeffaf yürütülmesiyle ilgili kafalarında soru işareti olduğu böyle bir ortamda da tam böyle bir açıklama hiç hoş olmadı diyerek ben Ceren'e geçerek, İmralı ziyaretiyle ilgili bizi birazcık bilgilendirmeni isteyeceğim. Haberinde de yazdın, benim okumamdansa senin anlatman tabii ki daha mantıklı.
C.B.: Ona geçmeden önce, Şamil Tayyar'ın söylediğinin doğru olmadığına dair bir iki bilgi paylaşmak istiyorum. Hüseyin Yayman'ı tabii ki o gün sadece İlke TV aramadı; benim Ankara'da tanıdığım bütün basın kuruluşlarının muhabirleri, temsilcileri, herkes aradı. Herhalde Hüseyin Yayman bunların yarısına dönmüştür ve en az 100 tane de cevapsız arama ve mesaj verildi ki bunların çok büyük bir çoğunluğunu ben de tanıyorum. Yayman'ın verdiği bilgi doğrultusunda sosyal medyada paylaşım yapan, kurumlarını bilgilendiren temsilciler ve televizyon yüzleri de oldu. Açık paylaşıp daha sonra sildikleri için bunu burada da paylaşabilirim. Örneğin, Habertürk'ten Fevzi Çakır. Hüseyin Yayman'ın adını vermedi ama ‘İmralı'ya Çarşamba gidilmesi bekleniyor’ diye yazdı. Ya da TGRT'den Fatih Atik. Bunlar, İlke TV gazetecileri, muhabirleri, yöneticileri değiller ve Atik de aynı bilgiyi paylaştı. Ama Hüseyin Yayman'ın, ‘Gitmedik, hastanedeyim, haberim yok, kim gitti bilmiyorum’ dediği en az 15-20 tane gazeteciyi ben biliyorum. Dolayısıyla sadece İlke TV muhattap olmadı o gün Hüseyin Yayman'la.
B.K.:Türkiye Gazetesi de yazdı ve sildi galiba, değil mi?
C.B.:Evet, Türkiye Gazetesi de. Dolayısıyla Şamil Tayyar'ın aktardığı bir yanlış bilgi var. Görüşmenin nasıl geçtiğine dair tabii ki biz de giden herkese ulaşmaya çalıştık, bir kısmıyla konuştuk. Onların aktardığı insanlardan bazı bilgiler almaya çalıştık ama çok ketumlar görüşmenin içeriğine dair. Tülay Hatımoğulları'nın verdiği bir bilgi var; görüşmenin önemli bir bölümünün Suriye'yle ilgili olduğunu anlıyoruz ve yine görüşmenin çok uzun geçtiğini tırnak içerisinde söyleyeyim. Tabii ki tam ifade bu değildir, böyle konuşulmamıştır ama Suriye konusunda ikna olmuş bir şekilde ayrıldıkları izlelimini edindim. Bunun dışında çok detay vermiyorlar yani SDG, Suriye, YPG boyutu çok ağırlıklı olarak sorulmuş Abdullah Öcalan'a ve birlikte açıklama yapmak konusunda, birlikte görüşmeye dair bilgiyi aynı anda komisyon toplantısından sonra yapmak konusunda bir uzlaşı sağlanmış.
Tabii İmralı yüksek güvenlikli bir cezaevi, bir ada hapishanesi, bütün bunların teknik detayları da önemliydi ve biz de bunları da haberleştirmek istedik. Buradan uçakla İstanbul'a, İstanbul'dan helikopterle İmralı'ya gidildiği bilgisini aldık. Bildiğimiz kadarıyla normalde Abdullah Öcalan'la yapılan tüm görüşmelerde devlet heyetinden, MİT'ten yetkililer de oluyor. Siz de okumuşsunuzdur, doğruluğu teyitli olmayan diyalogları, bazı emirleri tutanaklarında devlet yetkilileriyle de yapılıyor ama bu sefer bu görüşmede hiçbir devlet yetkilisi bulunmamış. Bunun sebebinin de bir Meclis heyeti olması olduğunu söylediler, ‘Meclis heyetinin olduğu bir görüşmede miting bulunması protokol olarak doğru olmaz, bu yüzden biz baş başa görüştük. Üç komisyon üyesi ve dört kişi bir görüşme yapmışlar ama tabii komisyona ve belki de kamuoyuna aktarmaları gereken bu görüşmenin kayda alınması gerekiyordu. Bu kayıt da ses kaydı aracılığıyla yapılmış ve tutanaklar muhtemelen şimdi uyuşmuştur.
Ö.M.:Fotoğraf niye yok peki?
C.B.:En azından Abdullah Öcalan'la bir fotoğraf yok ama heyetin üçlü bir fotoğrafı olabilir. Ada da çekilmiş ama Abdullah Öcalan'la çekilmiş bir fotoğraf yok, tercih etmemişler. Tabi siyaseten Öcalan'la bir görüntüyü kayda geçirmek istememiş olabilir MHP'li ve AK Parti’li üyeler. Ses kaydı da tutanaklara dönüşmüş olabilir ki şu dakikalarda dönüşmüştür artık ama bunun komisyonla ve kamuoyuyla nasıl paylaşılacağı, paylaşılıp paylaşılmayacağı komisyonun bir sonraki toplantısında netleşecek ve tabiiki de bu şu anda tartışılıyordur.
O toplantının kamuoyuna açık olması ve tutanakların bir bütün olarak paylaşılmasını istiyorlar. Özellikle DEM Parti diyor ki, ‘Bu görüşmenin tutanakları paylaşılırsa toplumun iknası çok kolay olur, herkes Öcalan'ın ne düşündüğünü anlamış olur. Kesinlikle paylaşılmalı, sürece katkı sunmalı’ diyor. CHP de ‘Şeffaflık esastır’ diyor. ‘Biz başından beri bütün toplantıların açık olmasını istiyoruz. Öcalan'la ne konuşulduğunu da herkes bilmeli’ diye de ekliyor. AK Parti bu kararın komisyon toplantısında, Meclis Başkanı'nın başkanlığında verileceğini söylüyor. Dolayısıyla açık olmasına dair bir basınç var komisyonun üzerinde ama günün sonunda ne olur? O toplantı yapıldığı zaman, toplantıdan önce koordinatör, grup başkan vekilleri bir araya geliyor, orada bir karar veriliyor ve o karar orada verilecek.
Ö.M.:Ben ufak bir soru daha sorayım izninizle.
Ö.Ö.: Sabaha kadar Ceren'i burada tutacağız.
B.K.:Ben çok keyif aldım sohbetten.
C.B.: Memnun oldum.
B.K.: Daha çok bekleriz zaten.
Ö.M.: Evet, daha çok bekleriz, çok teşekkürler. Soru şu; bir radyo oyunu olması açısından çok ilgi çekici, ben onu hatırladım bütün bu konuşmalarda. Aziz Nesin'in ünlü Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı aklıma geldi nedense bütün bu tartışmalar sırasında. Ne diyorsunuz?
B.K.:Doğru, çok haklı. Hüseyin Yayman sağolsun, hiç beklemediğimiz bir şekilde, şaşırtıcı bir şekilde bizi güldüren bir hadiseyi geride bıraktık.
Ö.Ö.: İmralı’nın önüne geçmeyi başardı.
Ö.M.:Halit Akçatepe ve Münir Özkul oynamıştı hatırladığım kadarıyla - büyük oyuncular. Böyle bir şey geldi aklıma, kusura bakmayın.
C.B.:Belki ben de sona doğru CHP'nin gitmemesi kısmını söyleyebilirim; konuştuğumuz herkes sürecin o kadar tarihsel bir perspektif üzerine oturtulmuş ve gündelik tartışmalardan o kadar uzak bir süreç olduğunu söylüyor ki… Mesela CHP’nin gitmemesini çok tartıştık geçen hafta ama benim gördüğüm kadarıyla CHP dahil tüm partilerde bu sürece dair devamlılık isteği yere çok sağlam basıyor yani CHP'nin gitmemesi süreci sarsmadı. Sadece şu söyleniyor, ‘keşke gitseydi’ ya da gidenler ‘keşke gelseydi’ diyorlar. Dolayısıyla süreç CHP'nin gitmesiyle sarsılmadı.
Hüseyin Yayman meselesi mesela ilk başta şöyle konuşuldu; özellikle sürece dair şüphesi çok olan, daha sağ siyasetçiler ve gazeteciler, ‘Hüseyin Yayman durup dururken bunu söylemez, demek ki orada bir sıkıntı var’ gibi bir yorum yaptılar ama benim gördüğüm kadarıyla Hüseyin Yayman'ın bu kafa karıştıran açıklaması da, CHP'nin gitmemesi de süreçte bir sarsıntı yaratmadı yani geri dönenlerden aldığım izlenim de bu yönde. Hatta daha güçlü bir şekilde, daha güçlü bir kararlılıkla dönmüşler gibi bir izlenim var Ankara'da.
Ö.M.:Evet, bu da önemli.
Ö.Ö.:Ben bir konuda minik bir ek yapmak istiyorum; Murat Sevinç'in ‘CHP'ye haksızlık ediliyor’ yazısınıbiraz naif bulduğumu söyleyebilirim ama Sevinç'in yazısında bir olgu hatası da var, belki bunu vurgulamak lazım. ‘AKP-MHP koalisyonu karar verdi buna. Bir parti Haydi İmralı'yı diyecek ve kalanı onun peşinden takılıp gidecek’ diyor ama halbuki bir önceki çözüm sürecinden beri İmralı’nın esas muhatap olduğu - tabii DEM Parti'nin daha öncesinde de HDP'nin hep öne sürdüğü bir şeydi - aslında Kürt Hareketi'nin verdiği politik mücadelenin bir kazanımı bu. AKP-MHP'nin talimatıyla yapılmasından ziyade, bir de CHP'yi birinci parti yapan şey yerel seçimlerde kent uzlaşısıydı ve ondan sonra hedef aldı. Şimdi tabi İmralı'ya gitmeyerek biraz DEM Parti ile arasında da bir gerginlik oluşmuş oldu. O yüzden Sevinç'i biraz naif bulduğumu söylemeliyim.
B.K.:Evet, aslında bir yandan da o kısmıyla ilgili şöyle bir şey var; ‘AKP-MHP koalisyonu ya da bir siyasi parti Haydi gidelim diyecek de, onlar da peşine mi takılsın’ kısmına ben şöyle katılmıyorum çünkü zaten gidilmesi gerekiyor diyerek yayını da bugün böyle sonlandırabiliriz. Tabi Suriye meselesine zaman kalmadı, onu konuşamadık ama haftaya belki Ceren müsait olursa konuşabiliriz çünkü olay oraya gidiyor.
Ö.M.:Suriye'ye bağlanıyor, evet. Ayrıntılı olarak onu da haftaya konuşuruz.
B.K.:Evet, Öcalan'ın da herhalde YPG ve Suriye konusundaki önerileri de biraz daha basına yansır diye düşünüyorum. Haftaya da ona daha ayrıntılı bir şekilde yer veririz. Cerenciğim, zaman ayırdığın için çok teşekkür ediyoruz.
C.B.:Ben çok teşekkür ederim.
Ö.Ö.:Evet, çok teşekkür ederiz.
Ö.M.: Çok teşekkür ederiz ikinize de.


