Kıbrıs‘ta referandumun üzerinden bir aydan fazla bir süre geçti. Bu sürede, hem Kuzey Kıbrıs’ta , hem de Güney Kıbrıs’ta Ada’nın geleceğine yönelik atılacak adımların ne olacağına dair net bir resim ortaya çıkmamakla birlikte , yakın bir gelecekte birleşmenin kaçınılmazlığına dair olan düşüncemin aksine bir gelişme de yaşanmadı.
Referandum sonrasında Başbakan Talat , Türk tarafı olarak nihai amaçlarının birleşme olduğunu , Ada’da taksimi hedeflemediklerini, tanınma peşinde olmayacaklarını kapsayan ve referandum sonrası artık Türk tarafının izolasyonuna son verilmesini talep eden görüşler çerçevesinde, hem AB’de, hem ABD’de çok sayıda görüşme gerçekleştirdi. Tüm bu görüşmelerde özellikle vurguladığı husus, yeni baştan Annan Planı’nı müzakere etmek istemedikleriydi. BM de, uluslararası AB de, Plan’ın tekrar müzakereye açılmasına soğuk duruyordu zaten.
Tüm bu görüşmelerin sonunda Türk tarafı esas desteği ABD ve İngiltere’den gördü desek abartmış olmayız sanırım. Türk tarafının izolasyonunun kaldırılması yönünde öncülüğü bu iki ülkenin yapacağı yönünde beklentiler daha da güçlendi .İngiltere’de geçen hafta yapılan Kıbrıs görüşmelerinde, Kuzey’e doğrudan uçuşların başlatılması üzerinde çalışıldığı ifade ediliyordu. Muhtemelen Haziran ayı içinde İngiltere’nin Türk kesimine doğrudan uçuşlara başlanmasına onay vereceğinin sinyalleri verilmekteydi sanki. Bu arada KKTC Büyükelçisi ilk defa, sürpriz bir şekilde ABD Büyükelçiliği’ndeki Bağımsızlık Günü resepsiyonuna çağırılıyor , KKTC pasaportlarına 2 yıllık Amerikan vizesi alma imkanı getiriliyordu. ABD, izolasyonun sona erdirilmesi üzerine ilk mesajlarını veriyordu. Annan Planı Güvenlik Konseyi’ne sunulduktan sonra , Türk tarafının izolasyonunu sona erdirmek için hem İngiltere’nin hem de ABD’nin AB’nin bile önüne geçecek adımlar atması beklenmekteydi.
24 Nisan sonrasında Güney cephesinde ise % 75 oranında verilen “Hayır” oyunun Ada’nın taksimine verilen bir onay olmadığı , kesinlikle birleşmeden yana olunduğu, esasında Annan Planı’nda yapılacak ufak bazı değişikliklerle Plan’ı Kıbrıs Rumları’nın onaylamakta tereddüt etmeyecekleri ifade edilmeye başlanmıştı .Türk kesiminin izolasyonun birleşmeyi teşvik edici , taksimi cesaretlendirmeyecek bir şekilde sona erdirilmesine sıcak baktıklarını da söylemekteydiler. Papadopulos, bu doğrultuda geçen hafta kabineye atanan 3 yeni bakanın yemin töreninde, Kıbrıs’ta şimdi yapılması gereken tek şeyin müzakere olduğunu, çözümün müzakereden geçtiğini ifade ediyordu:
“Müzakereler yoluyla bir çözüme ulaşmak için kararlı politikamızı teyit etmek arzusundayım ve tekrar temin etmek isterim ki , bizim stratejimiz Annan Planı çerçevesinde iki bölgeli, iki toplumlu bir Kıbrıs çözümüdür, ama bu çözüm için Kıbrıslı Rumlar’ın endişelerini ve kaygılarını giderecek gerekli iyileştirmeler yapılmalıdır” demekteydi Papadopulos .
Papadopulos, Annan Planı üzerinde yapılacak bazı değişiklikler sonrası ikinci referandumun yapılmasına karşı bir görüşe sahip durmuyordu.
Esasında Yunanistan Başbakanı Karamanlis de bir süredir, her ne kadar doğrudan Annan Planı’nın yeniden müzakeresini talep etmese de, önemli olanın her iki tarafın birleşmeyi kabul etmesi
olduğunu ifade edip, referandumda çözüm çıkmamasını, çözüm sürecini durdurmadığını, Annan Planı’nın bu süreci tekrar gözden geçirmek için baz olacağını, güvenlik konuları olsun, verilen garantiler olsun, hangi konularda iyileştirme ihtiyacında olduğunun değerlendirilmesi gerektiğini söylemekteydi.
Geçen hafta Yunanistan’ı ziyaret eden BM Kıbrıs Temsilcisi De Soto da, Yunanistan’da verdiği demeçlerinde Annan Planı’nın tekrar müzakerelere açılmasına karşı dursa da , ikinci referandum seçeneğini yok saymadığını veya çözüm için çabaların devamını desteklediğini açıkça ifade ediyordu.
Kıbrıs konusunda şimdi herkes Annan’ın önümüzdeki birkaç gün içinde BM’ye referandum ve sonrası üzerine vereceği raporu beklemekte. Annan bu hafta New York’da Papadopulos ile bir araya gelip raporuna son şeklini verecek. Herhalde referandum sonrası Papadopulos’un görüşünü almayı önemli buldu ve bu görüşme sonucu edindiği kanaat raporuna bir şekilde yansıyacak .
Annan, Güvenlik Konseyi’ne sunacağı raporunda muhtemelen Güney’den çıkan “Hayır” karşısında duyduğu hayal kırıklığını ifade edecek ve Türk kesiminin de“Evet” oyunu takdir etmenin dışında, ana fikir olarak, çözüm için uluslararası çabaların kuvvetle devam etmesi yönünde bir görüş belirtecek. Bu vurguyu yapması ve çözüm çabalarının devamı yönündeki ifadesi de , her ne kadar bugüne kadar kimse yüksek sesle Annan Planı üzerinde tekrar müzakereler yapılabilir demese de, bir yerde taraflar isterse Plan’ın tekrar müzakere edilebileceği anlamını taşıyacak ve Rum tarafında bu şekilde algılanacak.
Bu rapor sonrasında , beklendiği üzere BM Güvenlik Konseyi yeni bir Kıbrıs kararı almak durumunda kalacak. İşte bu bakımdan bu rapor çok önemli. Türk tarafının da, Rum tarafının da gözü bu kararda olacak.
Rum kesimi, özellikle garantör sıfatıyla Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etme hakkının Annan Planı’ndan kaldırılması , yani Yunanistan’ın, İngiltere’nin ve Türkiye’nin taraf olduğu garantörlük maddesinin kaldırılması ve hatta Ada’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığının 2018 yılı sonunda sembolik olarak dahi kalmaması yönünde değişiklik talep edebilmek için bu karardan ciddi bir destek beklentisi içinde görünüyor. Ayrıca Maraş’ın Rumların yerleşimine açılması , Türk askeri varlığında indirime gidilmesi , Yeşil Hat’ın geçilmesi için pasaport mecburiyetinin kaldırılması gibi beklentilerini de gerçekleştirme yönünde zemin hazırlayacak bir Güvenlik Konseyi kararı beklentisi içindeler. Rumlar bu kritik Güvenlik Konseyi kararının kendilerinin aleyhinde olmaması için her türlü çabayı göstereceklerdir.
Türk kesimi ise öncelikle izolasyonun kaldırılması için hukuki zemin kazanmak ve tanınma olmasa da varlığını kabul ettirmek için kararın çıkmasını bekliyor bildiğimiz üzere.
Beklentim, Annan’ın raporu açıklandığında Rum kesimine yönelik sert ifadeler bulunmayacak ve her iki tarafı da acil çözüm için çaba göstermeye devam etmeye davet eden bir rapor olacak. Bu rapor ile, yeni çözüm süreci içinde Türk kesimine uygulanan ambargonun , Türk tarafının birleşme yönünde gösterdiği çabaları teşvik etmek için ve Kıbrıs’ın AB üyeliği de göz önüne alınarak , Güvenlik Konseyi tarafından yeniden değerlendirilmesi talep edilecek. Ana mesaj olarak taraflar çözüm yönünde iyi niyetli adımlar atmaya kuvvetle davet edilecek diye düşünüyorum.
Bu rapor ertesinde gelecek olan BM Güvenlik Konseyi kararında ise, referandum sonrası süreç için Kıbrıs’ta birleşmeyi teşvik etmek üzere karşılıklı güveni arttırmak için öncelikle karşılıklı olarak Ada’nın askerden ve silahlardan arındırılması yönünde adımların atılması gündeme getirilebilir. Kararda Annan Planı’nın taraflarca kabulü halinde, Rum kesiminin de talep ettiği gibi, bu anlaşmanın BM garantisi altında olacağı , Ada’nın Birleşmiş Kıbrıs olarak güvenliğinin ve toprak bütünlüğünün BM tarafından garanti altına alınacağı ifade edilebilir. Ayrıca muhtemelen bu kararla, öncelikle Türk kesimine uygulanan seyahat ambargosunun kaldırılması mümkün olacak. Ticari ambargonun da -tamamen kaldırılmasa dahi- hafifletilmesinin yolu açılabilir.
Tüm bu muhtemel gelişmeler ışığında, özellikle de Türk kesiminde baş göstermekte olan siyasi krizle birlikte Kıbrıs’ta, hatta bu bağlamda Türkiye’de de oldukça sıcak bir yaz geçirilecek diye düşünüyorum. Kıbrıs’ta ikinci referandum ihtimali, özellikle yeni Güvenlik Konseyi kararı ve Türkiye’nin AB takvimi nedeni ile gün geçtikçe daha da artacaktır diye beklemek lazım. Bence Kıbrıs’ta Aralık 2004 öncesi bir çözüme ulaşılması ihtimali hiç de zayıf değil.
