"Gazze'de kıyamet kopuyor, önlerine ne gelse yıkıyorlar"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Ekümenik Patrik Bartholomeos’un Trump ile görüşmesine, Katar’da yapılan acil İslam konferansına, sadece Filistin özel oturumunun Cenevre’ye alındığı Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısına, Londra’daki Gazze Mahkemesinde devam eden tanık dinlemelerine ve Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un Barış ve Demokratik Toplum konusundaki açıklamalarına yer veriyor.

""
Nereye Doğru: 17 Eylül 2025
 

Nereye Doğru: 17 Eylül 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya Fener Rum Patriği Bartholomeos’un Trump ile görüşmesi haberiyle başlayan Cengiz Aktar, “Ekümenik Patrik Bartholomeos, 12 günlük ABD seyahatine çıktı ve Pazartesi günü ilk olarak ABD Başkanı Trump'la buluştu. Pek çok konu konuştular. Hem Türkiye'deki, hem bölgedeki Hristiyan azınlıkların durumu ve Heybeliada Ruhban okulu gündemdeydi. Böyle bir gelişme oldu,” diyerek Katar’da olağanüstü yapılan acil toplantı gündemiyle programına şöyle devam etti.

“İsrail’in 9 Eylül Katar saldırısı sonrasında Katar hükümeti, alelacele bütün Müslüman ve Arap ülkelerini topladı. İslam Konferansı Örgütü’nün çatısı altında acil bir toplantı yaptılar. 57 ülkenin hepsi en üst düzeyde oradaydı ama sonuç olarak somut yaptırım gibi bir şeyden bahsetmediler. Üstüne üstlük bu son derece sulandırılmış karara Mısır imza dahi atmadı çünkü Mısır büyük baskı altında. Gazze ahalisinin bir bölümüne Refah sınır kapısını açması ve kalıcı olarak buyur etmesi için Kahire üzerinde büyük bir baskı var. Bakalım ne olacak? Bir hesaba göre, bu 57 Müslüman ülke neredeyse dünyadaki toprakların %30'unu yani 2 milyar insanı kontrol ediyor. 100 bin adet uçak ve helikopterleri var. 200 bin tankları var ama 22 bin km2'lik - üstelik de çalınmış toprak üzerinde at oynatan - bir alanda 8 milyon - ağırlıklı olarak dışarıdan gelen - Yahudi ile baş edemiyorlar. Böyle bir acıklı durum var,” diyen Cengiz Aktar, programını Gazze’deki gelişmelerle sürdürdü, “Bu arada Gazze'de kıyamet kopuyor. Önlerine ne gelse yıkıyorlar. Artık bıçak kemiğe dayandı. Gelecek Pazartesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Cenevre'de özel Filistin oturumu var. Sanki faşist İsrail hükümeti, bu toplantı öncesi orayı tamamen yok etmek üzere yola çıkmışlar gibi bir intiba veriyor. Gazze’de insanları Mısır'a gitmeye zorluyorlar. Mısır Refah sınır kapısını açarsa, en aşağı 500 bin kişinin oraya kaçacağı söyleniyor çünkü ölüyorlar yani öldürülüyorlar ve karınları aç. Mecburen oraya gidecekler ve tabii her soykırımda olduğu gibi geri dönüşsüz bir gidiş olacak gibi gözüküyor. Bu yönde bir dolu haber var.” Özdeş Özbay da, “Mısır bunu kabul etmediğini söyledi çünkü İsrail, Katar'dan sonra Mısır'da da Hamas'a yönelik bir operasyon yapacağını açıkça ilan etti. Mısır, ‘Bunu savaş sebebi sayarım’ diyor. Bu tarz açıklamaları ne kadar ciddiye almak lazım bilmiyorum ama diplomatik bir şey bile olsa sert bir açıklama yapmış oldu. Sınırı da açmıyor. Chris Hedges birkaç ay önce yazdığı bir makalede şöyle diyordu: ‘Muhtemelen bütün Filistin halkı Refah sınırına doğru sürülecek. Ardından İsrail, bir operasyonla o sınır duvarlarını havaya uçuran bir şey yaparak insanlara yaylım ateşi açacak ve insanlar mecburen kaçacaklar. Mısır'ın önünde bir ihtimal kalır; ya o da yaylım ateşi açacak ya da bırakacak, girecekler,” eklemesini yaptı.

Birleşmiş Milletler Genel Kurul gündemiyle programına devam eden Cengiz Aktar, “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ay başında başladı. Devlet ve hükümet başkanları toplantısı Pazartesi günü başlıyor. Sadece Filistin özel oturumu Cenevre'ye alındı, diğer bütün genel kurul New York’ta olacak. Bu ikinci defa oluyor ve üstelik de Birleşmiş Milletler Kuruluşu'nun 80. yıl dönümü münasebetiyle oluyor. ABD ikinci kez altına imza attığı Birleşmiş Millerler merkez anlaşmasının 11 ve 12. Maddelerini ihlal ediyor. Bunun adı; Headquarters Agreement yani Genel Merkez Anlaşması. 1947 yılında, soğuk savaşın artık tavana vurduğu gergin bir dönemde Sovyetler Birliği'ni hem Birleşmiş Milletler'e dahil edip, hem de ‘sen öyle elini kolunu sallayarak New York'a gelemezsin’ demek mümkün olmadığı için böyle bir anlaşma yapılıyor. Anlaşmanın 11-12. Maddesi ikili ilişkiler üzerinedir. Bu madde, ‘ne olursa olsun ve ülkeler kim tarafından yönetilirse yönetilsin, ülkelerin bütün Birleşmiş Milletler faaliyetlerine özgürce katılım’ hakkını güvence altına alıyor. Birleşmiş Milletler, bu maddeyi ikinci defa deliyor, bir kere daha yaptı. Bu sefer - Hamas'ı falan değil, Hamas'tan zaten bahseden yok - Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve diğer üst düzey Filistinlilerin giriş vizelerini ulusal güvenlik gerekçesiyle yani Filistin devletinin tanınmasına destek sağlamamak için reddetti. Bu toplantının gündemi zaten Filistin Devleti’nin tanınması. Fransa ve diğer bazı ülkeler yavaş yavaş tanıyacaklarını söylüyorlar. Herhalde Britanya da tanıyacak, öyle gözüküyor. Malta, kimseyi beklemeden geçen hafta sonunda zaten tanıdı. Belçika ve galiba Finlandiya da tanıyacak. Yani çorap söküğü gibi gidecek ama ABD dışında tabii. Sonunda herhalde dünya yıkılsa, Gazze yıkılsa, dünyada bir tane Filistinli dahi kalmasa Filistin Devleti'ni tanımayan sadece İsrail'i her daim savunmaya hazır olan Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler kalacak. Tabii tartışma çok daha geniş çünkü pek çok yorumcu, gözlemci, ilmi siyasetçi şuna dikkat çekiyor; ‘Tanıdık, tamam tanınıyor, sonra ne olacak? Ne yapıyorsunuz ki?’ Bu doğa toplantısı gibi bir şeye dönüştü. Tamam toplandınız, 57 ülke bütünmüşsünüz. İslam dünyası toplandı. Peki, aldığınız karar ne? Yani bu Batı için de geçerli; siz silah satışlarının ve diğer maddelerin İsrail'e verilmesinin -bedava veren de var, satan da var - önüne geçebilecek misiniz, geçemeyecek misiniz? Mesele bu! Siyasi, diplomatik çözüm yolunda bir adım atılacak mı? Hiç öyle gözükmüyor ama hiç yoktan da iyidir. Abartmamak lazım. Gene de Filistin'in tanınması önemli çünkü o, Demokles’in kılıcı gibi İsrail'in tepesinde bundan sonra da sallanmaya devam edecek. Artık İsrail'in ABD ile birlikte hedefi açık ve net; Bütün Batı Şeria ve Gazze'yi almak, fethetmek, orada mümkün olduğu kadar az Filistinliyi barındırmak ve oralara hakim olmak. Hatta İsrail ile de sınırlı değil bu; Suriye'nin güneyi, Lübnan'ın güneyini almak gibi tam Orta Çağ'daki uç boyları politikasını izliyorlar yani sınır ötesini sağlama alıyor, güvenlikli bölge haline getiriyor ama bu arada Türkiye de aynı şeyi yapıyor, unutmayın. O da o yüzden güney sınırlarında, Irak ve Suriye'de. Bu çok klasik bir taktiktir,” diyen Aktar’a Ömer Madra, “Bir de ekstradan endişe verici bir şey daha var; aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 16 ülkenin Dış İşleri bakanları, Gazze'ye yardım, ilaç, yiyecek ulaştırmayı amaçlayan Sumud Filosu’na karşı her türlü yasa dışı veya şiddet içeren eylemlerden kaçınılması ve filonun güvenliği için ortak bir çağrıda bulundular,” eklemesini yaparken Özdeş Özbay da, “Sumud Filosu'na Türkiye'den beş milletvekili binecekt ama son saniyede gizemli bir şekilde engellendiler. Bunun gerekçesi soruluyor. Gelecek Partisi milletvekili bir video paylaşmıştı. ‘Bir el son anda dokundu. Bunun nedenini merak ediyoruz çünkü eğer bir istihbarat aldıysanız bizim hayatımız Tunuslu, İspanyol ya da İtalyan’dan daha değerli değildir’ dedi. Önemli bir açıklamaydı. Bundan önce üç kere tekne gitti, İsrail bunlara silahla müdahale etmedi, sadece gözaltına alıp, bıraktı. Sürekli olarak tekneler gitmeye devam ediyor ve şimdi daha büyük bir filo geliyor. Greta Thunberg yola çıkarken, ‘Şimdi bütün bu gemilerin 60'ı birden gözaltına alınır ise ne olacak? O zaman daha büyük geleceğiz’ dedi. Bu anlaşılan mümkün. Daha çok devlet filoya katılmaya başladı. Dolayısıyla bunun bir daha olmaması için İsrail sert bir müdahalede de bulunabilir, deniyor. Kimse de ‘yapmaz’ diyemiyor,” eklemesini yaptı. Aktar bu konuyu, “Çünkü gözü kara, umuru da değil. Zaten unutmayın sadece ABD ile de bitmiyor destek. Bütün Batı Avrupa - o lafazanlıklarına rağmen - sonuna kadar İsrail'in arkasında. Bütün Batı Avrupa derken İspanya, İrlanda, Slovenya, Norveç gibi ülkeleri tenzih ederek söylemek lazım ama geri kalanı İsrail'in arkasında. Bu politikanın da adı, ‘İsrail'in güvenliği,” diye yorumlayarak Gazze Mahkemesi ile ilgili gündemine geçti.

“İki hafta önce Gazze Mahkemesi’nin toplanmasından bahsetmiştik. Mahkemede, Jeremy Corbyn ve diğerleri ve (Foreign Office) İngiliz Dışişleri Bakanlığı’ndan istifa eden bir diplomat dinlendi. Bu diplomat, bakanlıkta nasıl İsrail yanlısı bir terör estirildiğini anlattı. Britanya'nın F-35 savaş uçağındaki rolünden uzun uzun bahsedildi. 75 tane Britanyalı şirket, program için parça sağlıyor ve krallık bu savaş uçağının %15'ini üretiyor. Az buz değil ve hiçbir şekilde İsrail'e bu ihracatın durdurulmasını istemiyorlar. Tabii oradan para kazanıyor herkes. Francesca Albaneze'nin soykırım ekonomisi raporunda bütün bunlar var yani bütün dünya İsrail ve Rusya üzerinden paraya para demiyor. Bir bilgi daha vardı mahkemede; İngiltere, İsrail askerlerini eğitmeye devam ediyor ve özellikle de İsrail'e yardım etmek için, 1961’de bağımsızlıktan sonra muhafaza ettiği Kıbrıs'taki Akrotiri'deki hava üssünü sürekli kullanıyor yani Britanya'da bitmez tükenmez bir İsrail yanlılığı söz konusu ama halk da, sivil toplum da yürüyüşlerle ellerinden geleni yapıyor. Bu yürüyüşlerde tutuklananlar arasında mahkemeye sevk edilenler, dün mahkemede ‘Biz masumuz’ savunması yaptılar, ‘Sizin terör yasanız bize geçmez’ demeye getirdiler. Bu tutuklananların arasında bir Osmanlı tarihçisi de var. Dış İşleri Bakanı David Lemmy grubu da Bakanlık dahilinde kendi araştırma heyetlerini kurmuş. Gazze'de cereyan edenin, bir soykırım olmadığına karar vermişler. İşgal altındaki Filistin topraklarındaki durumu sürekli inceleyen Birleşmiş Milletler bünyesindeki bağımsız bir araştırma komisyonu ise dün ilk defa İsrail'in Gazze'de bir soykırım yaptığını söyledi,” diye belirttiğinde Özdeş Özbay da,“İsrail Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü, bu komisyondaki üç kişinin Birleşmiş Milletler Komisyonu'nun Hamas uzantısı olduğunu ve örgütün yalanlarına inandıklarını söylemiş,” eklemesini yaptı. Aktar da, “İsrail'in kuruluşundan hatta daha öncesinden bu yana dünya kamuoyunu yönlendirmek, sürekli yalan söylemek, başta para olmak üzere elindeki bütün imkanları sonuna kadar kullanıp kamuoylarını şekillendirmek üzere düşündüğü ve hayata geçirdiği bu ‘Hasbara’ denilen politikanın iflasını yaşıyoruz bugünlerde. Artık soykırım lafı herkesin ağzında yani bunun geri dönüşü yok. Baş katil olan Netanyahu, İsrail Parlementosu’nda -Knesset'te-, ‘Çok zor durumdayız. Bizim söylediklerimize artık kimse inanmıyor. Yapayalnız kaldık,’ diye bir açıklama yaptı dün. Dolayısıyla o borun pazarı geçti. Soykırıma uğramış bir halkın soykırımcı olması gerçeği maalesef… Yahudilerin yaptığı soykırıma karşı çıkanlar arasında da önemli Yahudiler var diye de söylemek lazım. Ama İsrail'i yöneten hükümeti seçen halk, olup bitene razı ve devam edin, diyor. Yani bu görülmüş bir şey değil ve üstelik biliyorsunuz sinemaskop izlemiyorlarmış. Hiç kimse olanlara, yapılanlara bakmıyormuş. İnsanlar ölüyor ama umurları değil; dans ediyorlar sokaklarda, sınırda parti yapıyorlar,” diyerek son olarak Türkiye gündemine geçti.

Cengiz Aktar, “Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı, hukuk işlerinden sorumlu Mehmet Uçum'un önemli bir açıklaması var. Abdullah Öcalan'ın Barış ve Demokratik Toplum çağrısının önemli bir dönüm noktası olduğunu söylüyor ve onun okuması, dolayısıyla sarayın okumasını veriyor. Bu önemli çünkü Mehmet Uçum hükümetin, iktidarın Abdullah Öcalan'ın söylediklerinden ne anladığını iyi anlatıyor. Açıklama şöyle; ‘Bu çağrıyla Kürt siyasi hareketi, bu statü taleplerinden tamamen vazgeçiyor. Devlet ile toplumun bütünleşmesine çağrıda bulunuyor. Tek devlet, tek ulus yaklaşımını yeğliyor, onu öne çıkarıyor ve siyaseti tek meşru yol olarak benimsediğini söylüyor. Bu çağrının sadece PKK'nın değil, Suriye ve Avrupa'daki unsurları da kapsadığını iddia ediyor’. Bunu da bir kenara koyalım çünkü zaten o komisyonun çalışmalarının ne kertede olduğunu anlamak için Mehmet Uçum'un ne dediğini yani ne demediğini bilmek kâfi,” diyerek bu haftalık programı tamamladı.